İstanbul Boğazı'nın en görkemli yalısı Hazar yalısıydı. Beyaz yalı, içinde her türlü ağacın bulunduğu geniş bir bahçenin ortasına kurulmuştu. İçinde değerli antikalar, orijinal tablolar ve dünyanın dört bir yanından toplanmış çok özel koleksiyonlar bulunan yalı, sık sık yerli ve yabancı konuklar ağırlıyordu. Özel röportaj almak isteyen gazeteciler eğer yalıya kabul edilirlerse, kendilerini şanslı sayıyorlardı. İsmail Hakkı Hazar Bey, o gün yine kütüphanesinden yapılacak bir canlı yayın için hazırlanıyordu. Yüzüne makyaj yapılırken, o, ünlü araştırmacı gazeteciye soracağı sorular hakkında talimat veriyor, arada bir de şakalaşıyordu. -Sürpriz soru istemiyorum, külahları değişiriz yoksa. -Aman efendim, hiç olur mu öyle şey? -Siz gazetecilere güven olmaz. Adama pabucunu ters giydirirsiniz. -Aşk olsun efendim, beni magazin muhabirleriyle karıştırdınız galiba. İsmail Hakkı Bey, makyajını yapan kıza da takılmadan edemedi: -Kızım yeter suratımı boyadığın. O kadar çirkin miyim ki bir saattir güzelleştirmeye uğraşıyorsun? -Estağfirullah efendim. Sadece fondöten... Işıkta parlama yapmasın diye. Monitörde "İsmail Hakkı Hazar'ın yalısından canlı yayın. Az sonra" alt yazısı geçiyordu. -Sizin "az sonra"larınız bitmez, dedi İsmail Hakkı Bey. Ne kadar kaldı bu az sonraya? -Son beş dakika efendim. Önce yalının bahçesindeki arkadaşa bağlanacaklar, o da bize pas atacak. -Hadi bakalım. Gol vuruşunu biz yapacağız demek ki... *** Kerem ile Suna, köy kahvesinin önünden geçerlerken, köylü gençlerden biri seslendi: -Kerem Dayı gel hele gel. Senin İsmail Hakkı Hazar konuşacak televizyonda. Başka bir köylü genç gülerek ekledi: -Az sonra! Kerem, elindeki alışveriş filesini kızına uzattı: -Al şunu da eve git, dinlen. Ben biraz kahveye takılayım, akşama gelirim. Suna eve doğru uzaklaşırken, Kerem kahveye girdi. -Selamün aleyküm. -Aleyküm selam. Nuri, çay getir bize! -Hayrola nereden böyle? Kerem, uzatılan sigarayı alarak; -Horasan'da işim vardı, dedi. Minibüsü beklemedim. Sarıkamış otobüsüne atlayıp geldik. -Tam zamanında geldin. Köyümüzün medar-ı iftiharı konuşacak şimdi. -Konuşsa ne olacak ki. Bize bir faydası mı var? -Hadi bize yok, sana da mı yok? Köyümüzdeki tek akrabası sensin Kerem usta. -Ne gezer! Tövbe bir kuruşunu görmüşsem... Ölsek haberi olmaz. Çay getiren kahveci Recep, Kerem'e destek verdi. -Görmüyor musunuz Kerem Dayının halini, bizden gariban. -Susun hele, başlıyor! Yalıya bak yalıya, vay yavrum vay!.. > DEVAMI YARIN