Başkasıyla konuşmayan kendisiyle konuşmaya başlar!..

A -
A +
Yeni hayat biçimi ve teknolojiler “hız, acele ve yetişememek korkusu, derdimizi en kısa yoldan anlatma telaşı" ortaya yontulmuş bir dil çıkardı. Buna “sosyal medya dili” diyorlar.
Asrımız “sürat  asrıdır” diyerek makul zaman sınırlarını zorlamamak gerekir. İşlerimizi içini boşaltmadan düzgün yapabilmemiz için “her iş hak ettiği zamanı almalıdır.” Sürat felakettir sözü trafik kazalarını önleme maksadıyla söylenir. Ancak “sürat” hayatın her alanında risk taşımakta ve felaketlere sebep olmaktadır.
Hız, insanın durup düşünmesini imkânsızlaştırıyor… Hız yapacağım diye 'Dil’i törpülemekle kendi hayatımızdan çalıyoruz. Duygu ve düşüncelerimizi dilimizde iyi ifade edemezsek karşımızdaki ile iletişim kuramayız ve anlaşamayız. Hâlbuki kendini yeterli ifade edebilme, derdini anlatabilme, gönülleri fethetme, muhatabın ikna edebilme, başarı ve saygınlık kazanma, insanlarla sağlıklı iletişim kurabilme güzel konuşmaya bağlıdır. Güzel konuşma da sırtını zengin bir dile dayar.                                  
Budanarak fakirleşmiş ve argolaşmış dilin yol açtığı iletişim bozukluğunun en görünür zararı; aile içi şiddet, boşanmaların artması, giderek sıradan vaka sayılan çoğu yaralama bazen de ölümle sonuçlanan sokak kavgalarıdır.
Türkiye ve dünyada aile içi şiddet ve boşanmaların önemli bir bölümünün “özellikle kullanılan kötü dil, yanlış söz seçimi” yüzünden, kendini yeterince anlatamamaktan kaynaklandığı bilinmektedir. Başkalarıyla günlük hayat içinde yaptığımız tartışma ve kavgalar da kötü seçilmiş yanlış bir sözle başlamaktadır.
Huzur bozan bu tabloyu itiraf edelim ki sosyal medya diline borçluyuz(!) Sosyal medya dili ne yazık ki sadece sosyal medya alanında kalmıyor. Bu dil, günlük konuşma, yazma dilimize, eğitim dilimize, yüz yüze konuşmalarımıza da yansıyor. Sosyal hayatı, aile içi ve toplumsal ilişkileri sert ve zevksiz kılıyor. Onlarla bu uyduruk kısaltılmış resim ve ikondan ibaret dili kullanarak iletişim kurmaya alışıyor, yüz yüze geldiğimizde konuşamıyor, anlatamıyor ve zorlanıyoruz.
Tam bir sokak ağzından ibaret bu dil ile konuşmak kasap bıçağı ile beyin ameliyatı yapmak gibi bir şey. Bu dil insanların zamanının büyük bölümünü sosyal medya üzerinden sataşma ve cebelleşmeleri ile geçirmesine yol açıyor...
Yunus Emre “Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı/Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz” ikazını sanki bugünler için söylemiş. Yanlış anlaşılma korkusu insanı susmaya mahkûm ediyor bazen. Oysa "Konuşamamak" insanın buharlaşması, hayatın anlamını kaybetmesi anlamına gelir.
Dildeki tahribat öylesine büyük ki; değil dışarıdaki başka insanlarla aile içinde bile anlaşma aracı olmaktan çıkıp “kavga” sebebi olmaya başladı. İlişkiler kuramıyor; hem yaşadığımız ortamlarda, coğrafyada, hem dünyadaki sorunları anlamakta zorlanıyoruz.
Yavuz Bülent Bakiler bu savrulma için "Türkçemizin de budanması, çirkinleşmesi, uyduruk kelimelerle delik-deşik edilmesi hırpalanması, her türlü terör katliamından çok daha büyük felaketlerle yüklüdür. Dehşetle görüyorum ki, katiyen kısıtlanmayan en büyük hürriyet, Türkçemizi tahrip hürriyetidir. Dilimizi, istediğimiz gibi bozma, onu basit bir kabile dili hâline getirme serbestimizdir” tespitini yapmıştı.
Derdimizi anlatırken kelimeleri kullanmak yerine sosyal medyanın “çivi yazısını” kullanma alışkanlığını nasıl ve nereden aldık? “Her nesil, kendisinden önceki neslin Türkçesinden koparak yetişiyor” diye sızlanırken aynı ailenin fertleri bile birbirlerini anlamakta acze düştü.
İletişim çağında yaşıyoruz ama en büyük dert insanın yalnızlaşması.
Yalnız kalan insan konuşma, yorumlama kendini ifade etme, konuşulanları anlama yeteneğini zamanla kaybeder. Buna tıpta “Afazi hastalığı” deniyor. Afazi hastası ne kendi derdini anlatabilir ne de başkasının derdini anlayabilir. Başkasıyla konuşamayan kendisiyle konuşmaya başlar, ona da ne dendiğini herkes bilir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.