Bir damla kan ve bin endişe...

A -
A +
1992 Aralık ayı sonu elinde içi takvim blokları ile dolu poşetle genç bir adam Sivas/Suşehri ilçesinde ilçe merkezindeki ana yoldan ayrılıp, kenar mahallelere sarkan buz tutmuş bir rampadan aşağı güçlükle yürüyor. Sol elinde taşıdığı bloklara ait karton kapakların koltuk altından kaymaması için bir yandan güçlükle tutarken bir yandan da sol elinin parmak uçlarından aşağı inen ince kan sızıntısının kapaklara bulaşmaması için mücadele ediyor.
Dik yokuşun sonunda yolun sağ tarafındaki ahşap dükkânların sonuncusu bir esnaf kahvesi. Güçlükle ağır kapısını aralayıp içeri süzülüyor ve genişçe salonun ortasındaki yanan hararetli sobaya yakın bir tahta sandalyeye ilişiyor. Kahvede çayını içenler bu sıkıntılı yabancıyı uzunca seyrediyor. Genç adam cebinden çıkardığı mendille elindeki takvim kartonlarının metal çemberinin açtığı derin kesikten sızan kanı temizleyip mendili üzerine basıyor. Kahveci sıcak çayını uzatırken soruyor:
-Derin kesmişsin, bu havada taşradan buraya üç beş takvim satmak için gelmeye değer mi?
Genç adam başını sallıyor:
-Bunu biz bilemeyiz, takvim sezonluk bir iştir, üç beş günü daha var.
-Ben onu kastetmedim, iş iştir ama sonunda bunların hepsini satsan da bu meşakkat için değer mi, parayı aşar, diyor kahveci.
-Haklısın, kârı azdır ama bazen küçük kapılar da büyük salonlara açılır. Diyor genç adam. Kahvedeki müşteriler konuşmaya kulak kabartıyor, Orta yaşlı biri:
-Belli ki yabancının anlatacak bir hikâyesi var, diyor kahveciye. Genç adam başını sallayarak onaylıyor: "Ben Erzincan'da yaşadığımız depremde enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmalarına katılmıştım" diye başlıyor hikâyesine: "Yıkılan, Kız Sağlık Meslek Lisesinin enkazında, çok sayıda öğrenci vefat etmişti. O enkaz kaldırma hengâmesinde hangi kolonun altında kim ve ne var diye uğraşırken toza toprağa bulanmış bir hatıra defteri elimize geçti. O gece dinlenmeye çekilince tetkik etme imkânım oldu. Öğrencilerden birine ait ama kime, acaba; enkazda kalıp vefat edenlerden mi, yaralı kurtulanlardan mı bilmiyorum. Yarıya kadar yazılmış, son sayfanın arasında bir takvim yaprağı. Yaprağın arka yüzünde gençliği yol kesicilikle geçmiş bir zatın sonradan tövbe ederek nasıl salih bir insan olduğu ve tövbe ile insanın Allahü tealaya nasıl dost olacağı anlatılıyordu. Hatıra defterinin yazılı son sayfasında ise öğrencinin depremden bir gün önce yazdığı son yazısı vardı ve şunları yazmış: Allahım, ben de şimdi tövbe ediyorum, iyi bir insan olmaya, senin razı olduğun şekilde yaşamaya, benim sahibim de sen ol, bana yardım et!.."
Daha sonra enkazlar kalkıp ortalık biraz yatışınca bu öğrencinin akıbetini araştırdım. Ölenler arasında değildi. Ege'de bir ilimizden buraya okumaya gelmiş. Adresini bulup defterini kendisine gönderdik, cevap yazdı çok mutlu olmuş.
Ben de şöyle düşündüm: İnsan, bir damla kan ve bin endişeden ibaret. Eğer bir takvim yaprağı bir insan hayatını değiştiriyorsa neden başka hayatları da değiştirmesin. Onun için buradayım...
Kahveci hiçbir şey söylemedi, masanın üzerindeki "TÜRKİYE TAKVİMİ" yazılı kartonlardan birini alıp beyaz badanalı duvara asıp, blokunu itina ile iliştirdi. Geri dönüp torbadan blokları alarak her masaya oturanların sayısınca bıraktı. Takvimini alan yapraklarını çevirirken genç adam da sol elinin üzerine bastırdığı mendili kaldırdı.
Kanama durmuştu...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.