Teknolojiyle gelen hüsran

A -
A +

Eskiden yazdırmalı telefonlar vardı. Uzaktaki akrabalarımızla konuşabilmek için evden çıkmadan saatlerce beklediğimiz olurdu. "Yıldırım, normal" gibi adlandırmalarla bekleme süreleri belirlenirdi. Sonra, mektuplar vardı... Hasret duyduğumuz sevdiklerimizden gelecek, kağıdın bile nasıl katlandığına dikkat ettiğimiz özlem dolu mektuplar... Yüzünü gördüğümüzde mutlu olduğumuz postacılar, evin baş köşesinde duran üstü dantel örtülerle kapatılmış, çaldığını duyunca dünyalar bizim olan telefonlar... Şimdi anlatırken bile ne kadar uzak geliyor o günler!.. Sanki bambaşka bir çağda, bambaşka diyarlarda yaşandı bütün bunlar. Çok uzak değil oysa, çocukluğumdan bahsettiğim bu anılar. (Ben içimde bir çocuk taraf tutmaya çalışsam da, galiba benim çocukluğum epeyce eskilerde kalmış) Çocukluğumuzun o sakin zamanlarından bu yana her şey baş döndüren bir hızla değişti. Artık kimsenin günlerce postacı yolu gözleyecek sabrı yok, 'telefon ne zaman bağlanacak ' diye beklemeye tahammülü de... Cep telefonları sanki her zaman hayatımızda varmışçasına alıştığımız, kopamadığımız cihazlar haline geldi. İstesek de istemesek de her dakika bize ulaşılmasını sağlayan modern kelepçeler gibi. Ve oturduğumuz evin odasından binlerce kilometre uzaktaki tanıdıklarımızla yazışıp konuşabilmek de klavyeye dokunmak kadar basit artık. İnternet denen, çağımızın en büyük buluşu da sanki hep hayatımızda varmış gibi kanımıza işledi. İnanılmaz tuzaklar İşte bu kolaylıklar insanların hayatına bambaşka ilişkileri de soktu. İnsanlar cep telefonlarında hiç tanımadıkları numaralardan mesajlar, çağrılar bulur oldu.. Ya da biraz vakit geçirmek, eğlenmek için internette dolaşanlar inanılmaz tuzaklara kaptırdılar kendilerini. Bugün sizlere iki genç insanın hayatını alt-üst eden iki olayı anlatacağım. 35 yaşındaki Hakan K'nın cep telefonuna gelen bir mesaja cevap vermesiyle başlayan hikayesini ve 26 yaşındaki Melahat A'nın internet üzerinden okey oynamak için bilgisayarın başına geçmesiyle değişen hayatını... >>> Her şey mesajla başladı Hakan K.'nın cep telefonuna 19 Mayıs'ta bir mesaj gelir 'sizinle arkadaş olmak istiyorum' diye..Hakan K. Mesajın gönderildiği telefon numarasını arar ve 'herhalde yanlış telefona gönderdiniz' der. Karşıdaki bir kadındır ve son derece de ısrarlıdır: 'Hayır ben sizinle tanışmak istiyorum' der. Bu ısrarlar sonucunda telefonla sık sık konuşmaya başlarlar... "Telefon numaramı nereden aldığını söylemiyordu bir türlü. İlla tanışalım diye tutturdu. Adı S, Vanlıymış. Beni Van'a davet etti. 'Gelemem' deyince 'korkuyor musun?' dedi. İzmir'den Van 30 saat sürüyormuş otobüsle, o yüzden Ankara'da buluşup, tanışmaya karar verdik. Otogarda karşıladım onu. Elinde valiziyle gelmişti ve bana artık geri dönemeyeceğini, evlenmezsek onu öldürebileceklerini söyledi. Ben de bir kadını zor durumda bırakamazdım. Kabul ettim ve oradan İzmit'e geçtik" diye anlatıyor tanışmalarını Hakan K. 'Çaresiz boyun eğdik' Hakan ve S. cep telefonundaki mesajlaşmayla başlayan tanışmalarının sonunda hızlı bir biçimde nikahlanırlar. Ancak Hakan asıl sürprizle bundan sonra karşılaşır. "Benim bütün hayalim bir yuva kurmaktı. Ağabeyim iki kere evlenip ayrıldığı için ben böyle bir şey yaşamaktan korkuyordum. Büyükşehirlerdeki kızlar eşlerini bırakıp gidiyor, Anadolu'dan biri olursa daha mutlu, sakin bir hayatım olur diye düşündüm. Ama nikahımızın kıyıldığı günün akşamı ailemin evindeyken bana anlattıklarıyla şok oldum. Bana dini nikahla evli olduğunu ve biri beş, diğeri iki yaşında iki çocuğu olduğunu söyledi! 'Ya çocuklarımı kabul et, ya da boşanalım' dedi. Bu yola çıkmıştım, boşanamazdım. Aileme de çocukları yeğenleri olarak tanıtmaya karar verdik. Onu Van'a, çocukları almaya gönderdim, sonra hiç haber alamıyorum. Ağabeyi olduğunu söyleyen biri de sürekli olarak beni arayıp tehdit ediyor, 'kardeşimi kandırdın' diye. Ben bu kadının ne yapmaya çalıştığını anlamak istiyorum. Ya geri gelsin, ya da adresini versin boşanalım!.." Herkes şaşırdı! O bunları anlatırken insan ister istemez "gerçek mi bunlar?" diye düşünüyor. Kısa bir süre sonra stüdyoya bağlanan bir telefonla da bu soru cevabını buluyor. Hakan'ın resmi belgelerde eşi olarak görünen S. yayınımıza katılıyor ve gayet rahat bir ifadeyle her şeyi anlatıyor: "Hakan'ın anlattıkları doğru. Numarasını rastgele çevirmiştim. Bir bunalım anındaydım Van'dan gittim ve onunla evlendim. Ama sonra yanlış yaptığımı anladım ailemin yanına döndüm. Niye beni arıyor ki, vereyim adresimi boşanalım." Söyledikleri, ses tonu ve ifade tarzıyla herkesi şaşırtıyor S. Yaptıkları son derece normalmişçesine konuşmasına ve Hakan'ı suçlamasına kimse bir anlam veremiyor... >>> İnternetteki yalan oyun! Aynı yayın gününde stüdyomuzda olan 26 yaşındaki Melahat da teknoloji yüzünden hayatı alt-üst olan bir kadın. Onun programımıza katılış öyküsü daha eskiye dayanıyor. Daha önceki programlarımızdan birine katılan gözü yaşlı bir anne-baba, oğullarının kendinden büyük bir kadınla birlikte olduğunu ve onları terk ettiğini anlatıyordu. İşte onların 19 yaşındaki oğulları Mehmet'in birlikte yaşadığı kadın Melahat. O günkü yayınımıza Melahat ve Mehmet de katılıyor ve birbirlerini çok sevdiklerini, asla ayrılmayacaklarını anlatıyorlardı. Bütün bu insanları programımıza getiren olaylar ise, internet üzerinden oynanan bir oyun sırasında Melahat ve Mehmet'in tanışmasıyla başlıyor. Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Melahat 14 yaşında evlenmiş. 12 yıl sonra biten bu evliliğinden 9 yaşında bir oğlu var. Bu boşanmanın ardından tanıştığı Mehmet'le MSN'den görüşmeye başlamışlar. Bir haftanın sonunda da Mehmet İstanbul'dan kalkıp İnegöl'e, Melahat'in yanına gitmiş. "Kabul etmediler" "Ona geçici bir şey yaşamak istemediğimi, birbirimize uygun olmadığımızı, aramızdaki yaş farkını söyledim ama çok kararlıydı, inandırdı beni. Beni bir arkadaşına bıraktı, üç hafta ortaya çıkmadı. Gelmeyecek deyip İstanbul'a taşındım, ev tutup eşya aldım. Birdenbire ortaya çıktı 'evlenelim' dedi, inandırdı beni. Ailesiyle tanıştırdı, düğün hazırlıklarına başladık. O beni ailesine 'bekar' diye tanıtmış, onlara gerçeği ben anlattım. Daha önce evlenip ayrıldığımı bir çocuğum olduğunu söyledim, o zaman kabul etmediler, karşı çıktılar. Mehmet de herkese rest çekip benimle geldi. Eşyaları sattım, evi boşalttım, İzmir'e gittik kendimize yeni bir düzen kurduk. Ben onun eğitimine devam etmesini istedim, geçen hafta onu Açık Öğretim sınavları için İstanbul'a getirdim. İki gece dışarıda uyuduk." Hıçkırıklarla anlatan Melahat, ne zaman Mehmet'in resmini görse gözyaşlarına boğuluyor. "O gece bir konsere gittik, eve elele şarkılar söyleyerek girdik. Ertesi sabah işe diye çıktı ve bir daha haber alamadım. Niye beni bırakıp gitti, sebebini ondan duymak istiyorum, ortaya çıksın ve söylesin. Hani beni seviyordu?" Yaşadıklarıyla yıpranan Melahat, Mehmet'siz yapamayacağını tekrarlayıp dururken Mehmet çıkageliyor stüdyoya... Son derece rahat ve umursamaz bir tavırla oturuyor. Melahat ise onu görür görmez ağlayarak koltuğuna yığılıyor; "Neden? Söyle neden? Ne yaptım?" diye soruyor arka arkaya... Mehmet hata yaptığını anladığını, ailesini kırdığı; anne, babasını üzdüğü için pişman olduğunu söylüyor. Melahat, "Ben gelip geçici şeyler yaşayamayacağımı anlatınca evlenmek istediğini, sevdiğini söyledin" deyince "Yalan söyledim" diyor Mehmet. Daha önce ailesine Melahat için yalan söyleyen Mehmet, bu kez de Melahat'i kandırdığnı anlatıyor. Melahat'in yüzü değişiyor, hasretin yerini kızgınlık alıyor ve o da "güle güle" diyor sonunda. Yaşadıkları, yaptığı yanlışlardan sonra bir tek cümle çıkıyor ağzından: "Ne olur kimse internetten tanıştığı insanlara güvenmesin, benim gibi kanmasın. Bunların hepsi bir tuzak!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.