Müze değil büro!

A -
A +
HAZIRLAYAN: ALİ ÇELİK
Hani bir zamanlar İstanbul'un taşı toprağı altın denirmiş ya. Şevki Yüksel Usta da katılıyor kervana. Henüz çocuk yaşlarda Karabük'ten kopup İstanbul'a geliyor, dayısının yanına çırak giriyor. İşini ciddiye alıyor ve plastik kalıpçılığı gibi püf noktaları olan bir mesleği kapmakta zorlanmıyor. Asker dönüşü kendisi gibi birkaç usta ile elele veriyor bir dükkan açıyorlar. Mütevazı bir dükkan ama, deyin ki bir oda. 

Şevki Ustanın mayasında çalışmak var, gece gündüz durmuyor icabında dükkanda yatıyor. Arkadaşları bu tempoya dayanamıyor ayrılıyorlar. Şevki Usta kırık dökük aletlerle bir torna, bir freze, bir matkapla devam ediyor. Derken bir CNC tezgah ediniyor. İş işi açıyor büyüyor, şu anda piyasanın önde gelenlerinden biri, yanında 45 kişi çalıştırıyor. Halbuki ailede tek okumayan o. 

AVA GİDEN AVLANIR
İş hayatı malum sıkıntılarla dolu, sipariş al, yetiştir, git vergi dairesine, yok tahsilat, yok maaş, yok kira... Artık her tarafa koşmaktan yorulmaya başlıyor. Anadolu insanı dinlenmek için n'apar? Ya balık tutar, ya ava çıkar. O da öyle yapıyor. İlk olarak dedesinin tüfeği ile çıkıyor. Sonra bir pick up alıp donatıyor. Yüksek lastikler, telsizler, projektörler, adeta AFAD ekibi gibi oluyor. O tüfek bu tüfek derken bayağı silah topluyor. Bu arada kabzası gümüş kakmalılara merak salıyor. 

Şevki Ustanın avcılığı lafta, aslını sorarsanız kır bayır dolanıp hava alıyor, kaç yıl var ki canlıya sıkmamış. Dürbünden bakıyor hayvanla göz göze gelince arkasını dönüp gidiyor. Arkadaşları avı onun önüne sürüyorlar, yanı başından geçiyor, görmezden geliyor. 
Bilirsiniz avcılar bıçağa da meraklıdırlar. Şevki Usta da bu hastalığa düçar oluyor. Eş dost ellerindeki eskileri getiriyorlar, biraz da internetten alıyor. Sivas, Sürmene, Bursa derken yurt dışına açılıyor Londra'dan, Moskova'dan, Yemen'den kamalar, hançerler buluyor. Süngüden yatağana, kılıçtan saldırmaya ciddi bir koleksiyona sahip oluyor. Geyik boynuzlular, kehribar ve lüle saplılar... Kın kılıf deyip geçmeyin, kimi kurutulmuş ceviz ağacı, kimi halis ceylan derisi... Her parçanın bir hatırası var, oturdunuz mu tatlı tatlı anlatıyor ama sayısını kendi de bilmiyor. 
BAKIR BAKTIRIR?
Toplama merakı zamanla farklı alanlara kayıyor, bakır ibriklerden, usturlaplara, yazma eserlerden, madalyalara... Daktilolar, eski hesap makineleri, pikaplar, şifa ayetİ yazılı kaseler, gemici lambaları, fayton fenerleri, kupalar, mangallar, güğümler, yüzükler...  
Belki maddi kıymeti fazla değil ama onu en çok maket arabalar eğlendiriyor. "Biz çocukluğumuzu yaşayamadık o zamanlar telden araba yapar, sürerdik. Bunlar kimsede yoktu ki bizde olsun. Kim bilir belki de bu yüzden arabalara doyamıyorum" diyor.
BU NE SEVGİ AH!
"Bu oyuncakları çocuklar için mi aldın" diye soranlara "ne münasebet kendim için" demekten çekinmiyor. Gerçi bunlar biraz büyük işi, oranları bire bir aynı, kapıları açılıyor, bakıyorsunuz direksiyon vites ve torpido bile aynı. Kaput içinde aynı v8 motor duruyor. Direksiyonu çevirirseniz manevra yapabiliyor. Hepsini seviyor ama bilhassa çocukluğunun geçtiği yıllarda caddelerimizde dolanan arabaları bir başka seviyor.
Bir ara tespih ustaları ile de ahbap olmuş, el emeği göz nuruyla yapılan parçaları biriktirmeye başlamış. Odasında kukadan kehribara, pelesenkten, mauna, yılan ağacından, gül ağacına, deve kemiğinden, mamut dişine kadar her sınıftan nadide tespihler var. Kaplumbağa kabuğu bağa, narcın, akik, değişik taşlar, porselenler, tohumlar... Bir tek gergedan boynuzu eksikmiş, o da noksan kalsın nazar savsın diyor. Onları hususi meşin çantalarında saklıyor. Sonradan anlıyor ki tespih işi bir derya, al al sonu yok, bitirdim sanma ne kadar toplasan da. 
Bunlara verdiği paralar az buz değil, hani kenara koysa mal mülk sahibi olabilirdi pekala. 
Peki pişman mı? 
Yoo, keyif alıyor, dinleniyor, başka başka alemlere yelken açıyor.  
Yeni başlayanlara ne tavsiye edersiniz diye soruyoruz. "Çok fazla dağılmasınlar" diyor, "alanlarını belirlesinler ve orada derinleşmeye baksınlar. Bu işler el yordamı ile olmaz, yayınları takip etsinler, duayenleri okusunlar."  

HAYAT KIRKINDA BAŞLAR 
Şevki Usta Başakşehir'deki bürosunda sergilediği oyuncaklarına pek meraklı, itina ile siliyor paklıyor. Bunca işin arasında mı demeyin, o da böyle dinleniyor.

Yön ve  zaman için...
Usturlap hem yön hem de zaman bulmaya yarıyormuş, yıldızları da izliyebiliyormuşsunuz. Ben de merak ediyordum Oruç Reis'in leventleri namaz vakitlerini nasıl tespit ediyorlardı diye?

NASİP KISMET
Tek tuşlu daktilo sık bulunan bir parça değil, Şevki Usta ikibin liraya alıyor hemen o gün 10 bin lira teklif ediyorlar. Sevdi bir kere, kıyamıyor. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.