Haşema yasağı ve Demirtaş

A -
A +
Fransa, kadınların “haşema” olarak bilinen tesettürlü deniz kıyafeti ile denize girmesini yasaklamış. Fransa’dan etkilenen bazı İtalyan politikacılar ise aynı yasağın İtalya’da da uygulanmasını teklif etmişler. Ancak diğer İtalyan politikacılar bu teklife karşı çıkmış. Karşı çıkma gerekçeleri ise oldukça manidar; bu tür bir yasak tepki toplayıp, radikalleşmeyi ve nihayetinde terör saldırılarını arttırırmış. Yani terörü arttırma riski olmasa İtalya da aynı yasağı uygulamaya gayet sıcak bakıyor.
İnsanın aklına ister istemez “Avrupa değerleri” geliyor; insan hakları, özgürlükler ve demokrasi. Sahi nereye gitti onlar? Aslında bir yere gitmediler. Baştan beri oldukları yerdeler. Meseleyi Fransız Devrimi’nden alıp, burjuvazinin insan hakları derken aslında burjuva haklarını tarif ettiğini, kendisine alan açmaya çalıştığını uzun uzun anlatmak belki ileride başka bir yazının konusu olur. Ancak şimdilik şu söylenebilir; bu kavramlar en başından beri “Batılı egemenlerin” hem kendi kitlelerine hem de dünyanın diğer toplumlarına karşı kullandıkları birer araç olageldiler. Yani “Avrupa değerleri” deyince benim aklıma bir idealden daha çok bir güç aracı geliyor. Tabii ki Batı toplumlarında bu kavramları bir ideal olarak içine sindirmiş, bireysel ve toplumsal hayatını bu kavramlar etrafında örgütlemeye çalışan "ahlaklı" ve "mert" insanlar var. Ancak onlar iyi niyetli olsalar dahi bir yanılgının içerisinde yaşadıklarının farkında değiller.
Dolayısı ile ne Fransa’nın “haşema” giyilmesini yasaklamasında ne de İtalya’nın terörü arttıracağından korkmasa Fransa’dan geride kalmayacak olmasında şaşılacak bir şey yok. Batılı egemenler baştan beri tutarlı olarak bu pozisyondalar zaten “Avrupa değerleri”ni, kullanışlı ve yarayışlı olduğu durumlarda dillerinden düşürmüyorlar; işe yaramayacağı zaman ise hiç dillendirmiyorlar. Esas şaşılacak durumda olan içimizdeki Batıcılar. Onlar hâlâ bu apaçık gerçeği görememiş durumdalar! Demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerden bahsedince doğru bir şey yaptıklarını, Batılıları etkilediklerini ve dolayısı ile göze gireceklerini zannediyorlar. Kısmen haklılar, Batılı ağabeyleri biraz sırtlarını sıvazlayıp aferin diyor ama çokça ahmaklıklarına gülüyorlar.
Mâlum son zamanlarda demokrasi ve özgürlük diyerek gemisini yürütmeye çalışan, Batılı ağabeylerinden aldığı aferinlerle koltukları kabaranların başını PKK/HDP tayfası çekiyor.Çektikleri türlü operasyonlara rağmen Türkiye’yi Suriye’de kendi hesaplarına çalışan muharip kara gücüne çeviremeyen Batılı egemenler, yokluktan olsa gerek çok da beceremeyeceğini bile bile bu ihaleyi PKK’nın Suriye koluna verdiler. Sahtekârla tamahkârın uyumu yüksek olduğu için PYD de bu işe dünden razı oldu. Suriye’deki “vazife”sini bile tam olarak yerine getiremeyen PKK, tamahkârlığın tanımı gereği bir parça da Türkiye’den aşırmak istedi. Nasıl olsa Orta Doğu’nun mevcut şartlarında mallar kapanın elinde kaldığı için Türkiye’de de öyle olacak zannetti ama evelallah çetin cevize rast geldi. Sonrası mâlum, PKK yenildikçe terör eylemlerinin şiddetini daha da arttırdı ve bugün herkesten fazla Kürtlerin canını yakan ve kanını döken bir örgüt hâline geldi.
Bütün bu oyun içerisinde örgütün sivil görünümlü kanadına düşen vazife demokrasiden bahsetmek oldu. Baş vazifeli ise Selahattin Demirtaş.Sık sık Avrupa başkentlerine gidiyor ve Türkiye’de Kürtlerin baskı altında olduğu, insan haklarının ihlal edildiği yalanlarını orada anlatıyor. Ama ne yalan… Yalancı söylediğine inanmıyor, muhatabı da inanmıyor, üstelik muhatabın inanmadığını yalancı da biliyor. Ama yalan hâlâ devam ediyor çünkü kullanışlı, yarayışlı ve verimli.
Çünkü “Avrupa değerleri” bir ideal değil, bir iktidar aracı!
Sahi Demirtaş Fransa’daki haşema yasağı hakkında ne düşünür?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.