TÜBİTAK ve TÜBA ödülleri…

Sesli Dinle
A -
A +
“İlim öğrenmek erkek ve kadın, her Müslümana farzdır.” (Hadis-i şerif) Kur’ân-ı kerimin ilk ayetleri ‘OKU’ emriyle başlar. İslam dini kadar ilme ve ilim öğrenmeye kıymet veren başka bir din yoktur…
 
İlmin ve âlimlerin faziletiyle ilgili, yüzlerce ayet-i kerime ve hadis-i şerif vardır. “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” ve “İlim Çin’de de olsa talep ediniz – arayınız” hadis-i şerifleri çok meşhurdur ve halk arasında da çok tekrar edilir. Keza âlimlerin mürekkebinin, kıyamet günü mizanda şehitlerin kanından daha ağır geleceğini bildiren hadis-i şerif de aynı şekilde yaygındır.
 
“Hikmet yani fen ilimleri müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa onu alsın…” hadis-i şerifi, ilim tahsili ve ilim peşinde koşmanın ne derece mühim olduğunu bize bildirir. Örnekleri daha çoğaltabiliriz, ancak yerimiz buna müsait değil.
 
İslam âlimleri, yukarıda bir kısmına işaret ettiğimiz, dinî emirler muvacehesinde; asırlar boyu o zor dönemlerin çetin şartlarına ve kısıtlı imkânlarına rağmen, ilim tahsili için çok uzak mesafelere gitmiş ve bu konuda her türlü fedakârlık ve çilelere göğüs germiştir. Bunun neticesi olarak da, İslam dünyası, Orta Çağ’dan başlayarak yüzyıllarca ilim dünyasında müstesna bir yere sahip olmuştur. Dünyada ilk üniversiteleri Müslümanlar kurmuştur. Mesela Fas’taki Karaviyyin Üniversitesi, mesela Nizamiye Medreseleri… Bu konularda muteber kitaplardan teferruatlı bilgi alınabilir.
 
Ne yazık ki, daha sonraki yüzyıllarda İslam dünyası ilim ve fende öncülüğü devam ettirememiş ve geriye düşmüştür. Bu başlı başına bir mevzudur…
 
Bizim memleketimizde son iki yüzyıldır bu mesele çok hararetli bir şekilde tartışılır. Ancak doğru biçimde tartışıldığını söylemek zordur. Aslında medreselerdeki müfredatın kökünden değiştirildiği 1820’lerden bu tarafa, konu üzerindeki tartışmalar hiç kesilmeden devam etmiştir. Velakin meselenin daha öncesi de vardır elbet. İlim sahasında Müslüman Türk milleti niçin ve nasıl geriledi? Bu sorunun cevabını tam olarak öğrendiğimiz gün, bu alandaki tartışmaları da büyük çapta halletmiş sayılacağız. Aksi hâlde havanda su dövme işi devam edecek gibi görünüyor!
 
Evet, 16 asırdan itibaren başlayan kırılmalar, 18 ve 19. asırlarda giderek büyüdü. Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığı 20. asrın ilk çeyreğinden sonra da, bu sahadaki savrulmalar değişik formatlarda devam etti. Mesela 1930’lardaki üniversite reformu ne getirmiş, ne götürmüştür? Hâlâ çok tartışılır…
 
TÜBİTAK’ın (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) kuruluş yılı 1963’tür. TÜBA’nın (Türkiye Bilimler Akademisi) kuruluşu 30 sene sonradır. 1993…
 
Batı dünyasına baktığımızda bu akademilerin tesisi 16. yüzyılda başlamış. Önce Rönesans’ın merkezi kabul edilen İtalya’da… Daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde devam etmiş. İngiliz Bilimler Akademisinin kurulma çalışmaları, 1600’lü yılların başında, üstelik kilisenin tahakkümü sebebiyle gizli – kapaklı şekilde başlamış. 1645’lerde sonuca ulaşılmış. Fransız Bilimler Akademisinin kuruluş tarihi 1666’dır. Aynı dönemlerde Alman, Rus ve İsveç bilim akademilerinin de temelleri atılmış.
 
Bugün yüksek okullar (Community College) dâhil, yedi bin küsur üniversitesiyle, dünyada bilim ve teknoloji alanında en başta gelen Amerika’da, bilimler akademisinin kuruluşu iç savaşın sona erdiği 1863’tedir. İlim ve teknolojideki gelişme seviyesi, dünya ülkelerinin ekonomik ve askerî alandaki rekabetlerinin de nirengi noktasıdır.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün TÜBİTAK ve TÜBA ödülleri töreninde şunu söyledi: “Biz siyasi bağımsızlığın teknolojik bağımsızlıktan geçtiğine samimiyetle inanıyoruz…” Evet, bu cümlenin muhtevasında yer alan hakikatleri iyi düşünmeliyiz.
 
Parasını ödediğimiz hâlde bize verilmeyen harp gemileri, savaş uçakları vs. vs.Başka ülkelerin eline bakmaktan ne kadar azade olsak o kadar bağımsız olacağız demektir. Bilhassa savunma sanayiinde…
 
Yüzde seksenler mertebesindeki dışa bağımlılık, tek kelimeyle tersine çevrildi. Hamdolsun bugün savunma sanayiinde yerlilik ve millîlik oranı yüzde seksenlere gelmiş durumda. Son yirmi yılda kaydedilen başarı her yönüyle takdire şayan. Bu başarıları hazmedemeyenler de var ne yazık ki. Artık hayatta olmayan sözde bir bilim adamı, “Türkçe’nin bilim dili olamayacağı” gibi bir saçmalamada bulunmuştu. Bu memleket neler gördü!..
 
Bırakalım onlar kendi çöplüklerinde eşelensinler. Aşağılık kompleksi bir hastalıktır. Ve unutmayalım, it ürür, kervan yürür…
 
Bu kervanın yürümesi lazım. Bunun için de isabetli bilim politikaları uygulamak ve tatbikatını da yakından takip etmek zaruridir. Son yirmi yılda hayata geçirilen projeler göğüs kabartıcıdır. Bunun devamlı olmasını temenni ediyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.