Evet, zenginin malı züğürdün çenesini yorar ama, her zaman fakirler değil; bazen zenginler de başka zenginlerin malı-mülkü için çene yorar!.. Türkiye'de olduğu gibi. Belli ki bir müddet daha, bu mal-mülk atışmaları devam edecek. Siyasetçiler birbirine meydan okuyacak, vatandaşa dönük hamaset edebiyatı yapacak... Onların söylediklerini de medya gümbür gümbür haber yapacak. Sade haber yapmakla da kalmayacak; anlı şanlı kalemler siyasilerin bu yöndeki beyanlarına çok değişik ve renkli yorumlar getirecek. (Ki, o kalem erbabının bir kısmının da servetleri, göz kamaştırıcı yaşantıları dillere pelesenk olmuştur...) Peki sonra ne olacak? Hiiç!.. Bir müddet sonra konu kendiliğinden kapanıverecek. Tıpkı geçmişte kerrat ile olduğu gibi. Bugüne kadar siyasete girip de, mal-mülk dedikodusuna konu olmayan kişi var mı? Hele bir kişi parti lideri veya lider yardımcısı veya bakan olmuşsa, malvarlığının gündeme gelmemesi mümkün değildir. Konu her seferinde sulandırıldığı için de, sonunda akla karanın birbirine karıştırıldığı durum kaçınılmaz olur... Neredeyse bütün siyasetçilerin muaheze edildiği, ama pek azının yargılanıp ceza aldığı, açılan yüzlerce davanın beratla sonuçlandığı; yahut suçluluğu açık olmakla birlikte; delil yetersizliğinden davalıların berat ettiği bir ortam ne kadar şeffaf, güvenilir ve sağlıklı olabilir?! "Dikili ağacı yoktur..." diye bilinen ünlü siyasetçilerin kiminin "kirli çıkın" çıkması, kiminin Karun servetini çağrıştıran mal varlığı ile şaşırtması da bu durumun komik bir belirtisi değil midir? Keza mal beyanlarında, servetlerinin kaynağı için anasının çıkınını veya çocuklarının düğününe katılan davetlilerin cömertliğini adres gösterenlerin dürüstlüğü de bir başka gösterge değil mi? Bunları hangi kefeye koyacağız? Türkiye'deki mevzuattan ötürü gerçekten servetlerinin meşruiyetini ispatlamakta zorlandıklarına mı, yoksa zaten meşru olmayan mal varlıklarını böyle kolayca aklamaya çalıştıklarına mı hükmedeceğiz?.. Günümüzde "En iyi savunma taarruzdur..." düsturu ile, herkes karşı safta yer alana yükleniyor. Ortada bilgi-belge var mı, yok mu; bunu irdeleme ihtiyacı duyan pek yok. Nasıl olsa her şey lafta kalacak. En fazla kağıt üstünde kalacak... O halde ne kadar laf, o kadar haklı görünme gibi sakat bir mantık hüküm sürüyor. Koca koca adamlar, bu şekilde halkı da meşgul ediyor. Aslında onlar bu işin yılan hikayesinden de öteye bir şey olduğunu hepimizden iyi biliyorlar ama, işlerine öyle geliyor. Çünkü halkımız da mecburen bu söylenenlere, yazılıp çizilenlere pek fazla ses çıkarmıyor!.. Keşke imkan olsa da, yakın siyasi tarihimizde cereyan eden mal-mülk tartışmalarının envanteri bir çıkarılabilse! Kimler hangi iddia ve ithamlara maruz kalmış. Ve kimler altından kalkılması mümkün olmayan suiistimallerin içinden kolayca sıyrılıvermiş... Dün, siyasetin lider kadrosu bu mal-mülk meselesine epeyce vakit ayırdı. Bir gazete haberi ile başlayan ve şarkılı türkülü atışmalarla devam eden tartışma tırmanıyor. Başbakan dün medyanın dikkatini bir konuya çekmek için çok gayret sarf etti. Ama sonuç alabileceğini zannetmiyorum. Konusu Atatürk'ün mirası da olsa, medyanın işine gelmediği zaman üzerinde hiç durmaz. Dünkü gazetelerde köşe yazarlarının önemli bir kısmı, mal beyanını işliyordu ve çoğunun kilitlendiği bir hedef vardı. "Kemal Abi'nin villaları..." Görünen o ki, Başbakan ne kadar dikkat çekici şeyler söylese bile, sesini duyurması zor olacak. Nitekim dün, Erdoğan'ın grup konuşmasından sonra bazı gazetelerin internet sitelerindeki başlıklar aynı yönde idi: "Mal varlığını açıklamadı..." Halbuki Erdoğan kamuya açık şekilde mal beyanında bulunmayacağını üç gün önceden deklare etmişti! Netice şudur; Türkiye'de herkes dürüst, ilkeli ve seviyeli bir siyasi ortamı arzu ettiğini ifade ediyor ama, bunun gereğini yerine getirenlerin sayısı pek fazla değil... Bu yüzden de, ne mal-mülk tartışmalarına dair iddialar biter, ne de bu tartışmalardan bir sonuç çıkar. Belki bazı çeneler yorulur o kadar!