Dünya küresel bir terör durumuyla karşı karşıya. Bugün gelinen tablonun sebeplerine dair çokça şey yazıldı, söylendi, söyledik ve yazdık. Artık terör öğütlerinin faaliyet biçimleri ve bu faaliyetler neticesinde de elde etmek istedikleri konusunda da sürekli benzer şeyleri tekrar ediyoruz. Elbette hafızalarda konuya ait bilincin kaybolmaması için bunun zaman zaman yapılması da gerekir.
Fakat bugün aslında daha çok yapılması gerekenin bunlar olduğu kanaatinde değilim. Bu mücadelede güvenlik güçlerini tek sorumlu olarak görmenin de doğru olmadığını düşünüyorum.
Güvenlik güçlerini her seferinde suçlamaya kalkanların da cevaplaması gereken sorular vardır. Devleti temsil eden güvenlik güçlerinin, terörün birincil hedefi durumunda olduğunu tahmin etmenin zor olmadığı bir ortamda, onları suçlamak aynı zamanda şu demek değil mi?: “Kendi hayatlarını, çocuklarını, ailelerini de düşünmüyorlar...” Bu hiçbir aklın izah edebileceği bir açıklama değildir. Çünkü en büyük acıyı yaşayanlar onlar ve onların aileleridir hepimizden önce. O hâlde, insaf ve vicdan içerisinde ve sorumluluk taşıyan bir zihinle düşünmek zorundayız…
Her olayda gündeme gelen istihbarat zaafı meselesinde de şunu göz ardı edemeyiz. Belirli bir personel sayısıyla yürütülen bu faaliyetin, her an her yerde olmayacağı gerçeği… Bunun için de her bir vatandaşın kendisini şüpheli gibi gördüğü durumlarda sorumlu hissederek emniyet güçlerini uyarması gerekir.
Böyle düşünmemin sebebi ise bunu tam olarak yapamadığımız düşüncesiyle ilgili. Mesela: Çok yakın zamanda şahit olduğumuz seri katil hadisesidir. Yakalama sonrası televizyonlara konuşan vatandaşlar, bölgede dolaşan şahıstan şüphelenmişler. Hatta kahveye çay içmeye gelmiş orada da şüphelenmişler ama maalesef şüpheleriyle ilgili bir adım atmamışlar; bir minibüs şoförü bu şüphesini polisle paylaşana kadar. Elbette epeyce ihbar da geldi. Fakat şüphenin asıl kaynağından değildi bunlar.
Yine son yaşanan havalimanı saldırısının faillerini gören ve eve girip su tesisatını yapan beyefendi de “şüphelendim” diyor ama bu şüphesini yine kendinde saklıyor. Evet, belki olaydan önce zihninde taşları tam olarak yerine oturtamamış da olabilir. Fakat içinde bulunduğumuz zeminde her birerimizin daha titiz olması gerekir diye düşünüyorum.
Yaşanan terör hadiselerinin, küresel bir tehdidin bize yansıyan kısmı olduğunu mutlaka görmek gerekir. Dünyanın her yerinde yaşanabilen terör hadiselerinin tek faturasını Türkiye’ye çıkarmak, bu ülkeye haksızlık olur. Her yer ne kadar güvenliyse ya da güvensizse bizim ülkemiz de o kadar güvenli ya da güvensizdir.
“Türkiye'ye gitmeyin” diyenlerin, gelmedikleri yerde de bu tehditten kurtulamadıkları defalarca görülmedi mi?
O hâlde tüm dünya şunu iyi bilmeli Türkiye güvendeyse onlar da güvende; ya da Suriye, Irak ve acı çeken diğer ülkeler…
Tedbirimizi alarak takdiri Rabbimize bırakmak durumundayız…
Bayram vesilesiyle dualarımızın sesini kalbimize doğru daha da yükseltmek durumundayız…
Hakkın galip geldiği bir Kadir Gecesi ve akabinde de şuuruyla idrak edebildiğimiz bir bayram sevinci diliyorum; tüm İslâm Âlemine...