Radikallerin Müslüman olması mı, Müslümanların radikalleşmesi mi?

A -
A +

 Son yıllarda yaşanan ve özellikle Arap coğrafyasını etkisi altına alan radikal ve kendisini de “İslâmî” olarak tanımlayan, çeşitli grupların yönlendirmeye çalıştığı şiddet olayları var.
Bu olaylar, elbette Batılı İslamofobistler tarafından da İslâm’ın bir “şiddet dini”ymiş gibi sunulmasında en önemli dayanaklarını oluşturuyor.
Biz Müslümanlar olarak elbette bunun böyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Hatta yine yaşanan şiddet olaylarının, bazı radikal ve kendisini “İslâmî” olarak yorumlayan gruplara sızan, çeşitli provokatörler eliyle körüklendiği hatta belli bir zeminde yönlendirildiğini işaret eden pek çok emarede ortaya çıktı, çıkmaya da devam ediyor.
Bahsi geçen sızmalar aslında tarihin her döneminde yaşanmış ve olayların belirli bir çıkar etrafında yönlenmesi arzulanmıştır. Bazen emellerine ulaşmada da ciddi mesafeler maalesef alınmıştır.
Ne yazık ki bugün de Arap coğrafyasında, şiddet lehine gibi görünen ve çıkar gruplarının hatta devletlerinin emelleri doğrultusunda ilerliyor gibi görünen bir süreci yaşıyoruz.
Ben hakikatin tüm bu zulüm ve şiddeti bir gün mutlaka örteceğine yürekten inananlardanım…
Çünkü zulüm ebedi değildir…
Tüm bunların içerisinde bir gerçeği de ifade etmek isterim.
İslâm’ın değil ama Müslümanların zayıflıkları sebebiyle yaşadığımız pek çok hadisenin de iyi anlaşılması gerekir…
Ayrıca bugün bazı radikal “İslâmî” hareketler varsa bunda Batı’nın da önemli bir payı söz konusudur.
Çünkü Arap coğrafyasında ve hatta zaman zaman Avrupa ve ülkemizde yaşanan münferit ama büyük çaplı hadiselerin aktörlerinin, Avrupa’da yetişmiş ama Avrupa’ya “ekşimsi” bakan, orada yeterli saygıyı görememiş yani bir anlamda “tutunamamış” gençlerden olduğu görülebilmektedir.
Şiddeti, kendi tanımladıkları “İslâm” adı altında yapıyor olmaları, İslâm’ın hoşgörü anlayışını ve bütün yönlerini tam olarak içselleştirdiklerini göstermez.
Fransa’da yaşanan olayda canlı bombalardan birinin olaydan henüz birkaç ay önceki görüntüleri sosyal medyada yayınlandı. Yani Müslüman olmadan önce de radikal bir yaşam biçimi olduğu açıkça görülüyor. Bir de bu kadar kısa bir sürede İslâm’ı içselleştirdiğini ve bütün müktesebatıyla öğrenebildiğini elbette düşünemeyiz… O hâlde sadece 2-3 aylık bir inançla nasıl bir canlı bomba ruhu verildiğinin daha farklı bir zeminde sorulması gerekir.
Bu noktada şu da ifade edilebilir. Bu tür gençler “Radikal İslâm” anlayışlarıyla aslında bir önceki hayatının hesabını sormayı bir yöntem olarak seçmiştir…
Yani bunlar Müslüman olmadan önce de zaten “hesap sormak” isteyen gençlerdir… 
Artık bizim şunu da iyi görmemiz gerekir.
İslâm’ı “radikal” olarak sunmaya çalışanlara güçlü bir zeminde ve gerçek argümanlarla söyleyeceğimiz o söz şudur; bugün yaşadığımız olayların ve şiddet dilinin faillerinin önemli bir bölümü aslında “Müslümanım” diyen ve Batı’da tutunamamış radikallerdir.
Yani Müslümanların radikalleşmesinden çok radikallerin Müslüman olmayı seçmesidir. Ya da Batın’ın Orta Doğu politikaları sebebiyle yerelde radikalleşen gruplardır. 
Bunun sebebi de yine ABD ve Batı yüzünden oluşan otorite boşlukları ve onun sunduğu kuralsız hesap sorma yöntemleridir…
Bu elbette yanlış bir yöntemdir.  
Çözüm için Batı’nın da suçu artık başka yerlere atmayı bırakıp, ucuz bir yöntemle “İslâmofobik” saplantıya her şeyi kurban etmemesi gerekir…
Sürekli sömüren/sömürmek isteyen Batı’nın, sömürdüklerinin bir gün hırçınlaşacağını iyi hesap etmesi gerekirdi/gerekir.
Bu anlamda akl-ı selim Müslümanların da Batı’dan beklentileri vardır; “Artık çıkarlarınız için İslâm coğrafyasının genleriyle oynamaktan vazgeçin” diyerek…
Aksi hâlde bu ateş sadece Müslümanları değil sizi de etkisi altına alacak...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.