Çanakkale Zaferi ve Batılıların yüz karası

A -
A +

18 Mart 1915 şanlı Çanakkale deniz zaferimizin bir yıldönümünü daha yarın kutluyoruz. Milletimiz çok sıkıntılı günler yaşamaktaydı. 1820'den beri Osmanlı Devletini yıkma planını uygulamaya koyan Batının sömürgeci, soy kırımcı milletleri; topuyla, tüfeğiyle, en modern deniz araçlarıyla bu necip milletin kökünü kazımaya gelmişlerdi. İngiliz ve Fransızlar, sömürgelerinden gençleri toplayarak Türklerle savaşmaya getirmişlerdi. Trablusgarp ve Balkan Harplerinden yorgun ve yaralı çıkan Türk milletinin elindeki tek sermayesi, vatan sevgisiyle dolu insanı idi. Kasım 1914'te Çanakkale ve Maydos yani Gelibolu kıyılarını şiddetle bombardımana tutan bu kan içiciler, binlerce sivili öldürdüler. Marmara'ya giren İngiliz denizaltıları, asker ve malzeme sevk eden birçok gemimizi sinsice vurdular. Binlerce masum askerimizi şehit ettiler. Zeytinburnu'ndaki, top döküm fabrikamızı denizden bombaladılar. İrili ufaklı 407 parça gemi ile, Çanakkale Boğazı'na 18 mart 1915 günü sabah 08:30'da girmeye başladılar. Bir gün önceden mayın tarama filolarından aldıkları raporlara göre, Boğaz suları mayınlardan temizlenmişti. Ama bir şeyi unuttular. O da Türkün vatan sevgisi imandandır inancı idi. Nusret mayın gemisi, gece sabaha kadar, karanlık koya modası geçmiş ve elinde kalabilen son 26 mayını sessizce döküvermişti. Her zaman mayın hatları Çanakkale Boğazı'nın akıntısına dik istikamette döşendiği halde, bu sefer akıntıya paralel bir hat meydana getirilmişti. İşte bu sistem, ev yıkıcı, kan içici Batı kuvvetlerini hezimete uğratmaya yetmişti. Birbiri ardına en modern zırhlılarını kaybetmeye başladılar. Rahmetli Hatice Turhan Sultanın kendi parası ile yaptırdığı Sedd-ül Bahr ve Kilid-ül Bahr tabyalarındaki eski model toplarımız mermileriyle, bu mağrurları birer birer Boğaz'ın dibine göndermişti. Bir tabyada top başındaki Cideli Mahmud Çavuş, attığı tek gülle ile Fransızların Bouvet zırhlısını vurmuştu. Akabinde aynı tabyaya düşen bir mermi, Mahmud Çavuşun iki ayağını birden koparmıştı. Çok kan kaybediyordu. Hemen geriye, ilk yardım yerine çekerlerken, tabyadan bir nefer "Keferenin gemisi batıyor" diye bağırınca, Mahmud Çavuş kendisini taşıtan kumandanına döndü ve "Allah için beni yukarı çıkartın" diye yalvardı. Durumu çok ağırdı. Son arzusunu yaptılar. Mahmud Çavuş, sanki yaralı değil gibi tatlı tatlı tebessüm ederek; Bouvet'nin batışını seyretti ve Kelime-i şehadet getirerek orada ruhunu teslim etti. İşte Batının canavarlarında rastlanamayacak bir vatan aşkı örneği. Şimdi birileri çıkıp bu milletlere sormalı: Siz Gelibolu'da ne arıyordunuz. Neyi kaybettiniz de buralara kadar geldiniz. Ama onlar bir şeyi bilmiyorlardı: Sultan Orhan Gazi'nin en büyük oğlu Süleyman Paşa, 1349 senesinde, bir gece sabaha karşı, Ayvacık sahillerinden, Eceabad'a doğru sallarla ilk fetih seferine giderken, ardınca deniz üzerine görünmez bir set çekmişti. İşte bu kutlu seksen gazinin sallarından doğan dalgalar, Çanakkale'yi geçilmez kıldılar. Bugüne kadar zalimler geçemediler. Bilinsin ki kıyamete kadar da geçilemeyecektir... Aziz milletimizin evlatları, her dönemde seve seve vatanı için ölmesini bilmiştir. Sömürgeciler ise, sömürgelerindeki zavallıları hep ölüme sevk etmişlerdir. Şehidlerimizin ruhu şad olsun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.