> Emre Aygın Değişim kapımıza dayanmışsa ona direnmek sadece zaman kaybıdır. Siz "Ben değişmeyeceğim, ne isem öyle kalacağım" deseniz de değişim rüzgârı sizi etkisi altına alır, hiç ummadığınız yerlere sürükler. Bu yüzden, değişime direnmek yerine yelkenlerimizi rüzgârın estiği yöne doğru ayarlamak daha akılcı olacaktır. Aslında yenilikler ilk bakışta insana çok cazip gelir. "Çağı yakalamak" adına, her şeyin son modeline yönelerek toplumca bir akıntıya kapılıp gidiyoruz. Ancak, her değişim ve yenilik, avantajlarının yanında dezavantajlarıyla gelir. Önemli olan değişmek değil, artı ve eksilerin farkına vararak "değişim"i "gelişim"e çevirebilmektir. Son yıllarda kontrolsüzlüğü kendini iyice hissettiren değişim furyasından, maalesef en fazla çocuklarımızın etkilendiği görülmektedir. Bu yüzden özellikle son elli yılımız, değişirken toplum olarak çocuklarımızın ihtiyaç ve beklentilerini unuttuğumuz bir dönem olarak hafızalara kazınacaktır. Bu durumu birkaç misalle anlatmaya çalışalım: EVLERE MAHKÛM Özellikle büyük şehirlerin merkezî bölgelerinde, daracık sokakları olan, birbirine yapışık evlerle karşılaşıyoruz. Çevre düzenlemesi hesaba katılmadan yapılan bu evlerde yaşayan çocuklar, hususi olarak yeşil alanlara götürülmedikçe eve mahkûm bir hayat yaşamaya mecbur kalıyorlar. Hatırlarsınız; 90'lı yıllar bizim özel kanallarla tanıştığımız yıllardı. Bu yıllar, tüm işlerimizi televizyona göre ayarlamaya başladığımız bir dönemin başlangıç noktasıydı. Eğlence programları, diziler ve yarışmaların renkli dünyasına büyük bir heyecanla dalarken çocuklarımızın bu değişimden nasıl etkileneceği aklımıza hiç gelmedi. Zararlı zararsız ayırt etmeden hemen her programı izleyen bir nesil, özellikle cinsellik ve şiddet gibi içeriklerin etkilerini zihninde taşıyarak büyüdü. Çocuklarımız için bugün de aynı durum internet, bilgisayar, cep telefonu gibi ürünlerde kendini göstermekte. Biz büyükler ise olayın ciddiyetinden habersiz, kontrolsüz kullanıldığında çocuklarımızın ruh dünyasında ciddi tahribatlar meydana getirecek her yeniliği büyük bir hazla evlerimize sokuyoruz. Yaptığımız hatayı ise "Çocuğumuz çağa uygun yetişiyor" tarzında bir savunma mekanizması geliştirerek görmezden gelmeye çalışıyoruz. Bu yüzden, okulların kapanmak üzere olduğu bu dönemde, çocuğunuzun başarısından dolayı ona son model, pahalı bir hediye almaya karar verirseniz, bu durumu bir daha düşünmenizi tavsiye ederiz. Onu sevindirmek için yaptığınız bu hamleler, ileride telafisi zor mutsuzluklara dönüşebilir. PENCERELER Utku Öztürk - Emre Erdoğan utku.ozturk@ihlaskoleji.com PAYLAŞIM MERKEZİ Robotlar en iyi arkadaşımız olabilir mi? Robotlar bizim yerimize işe gidebilir, evde hizmet edebilir, çocuklarımıza öğretmenlik yapabilir, savaşabilir... Robot teknolojisi gerçekten gelişiyor, fakat robotlar bizi sevmeyi öğrenebilirler mi? Bir robot, sevmeye, hissetmeye programlanabilir mi? Ünlü yazar Adam Gopnik, New Yorker'da son zamanlarda yayımlanan bir makalesinde, robotların zekâsı ve sınırları hakkında yazdı. Gopnik makalesinde şöyle yazıyor: "İnsanlar, bilgisayarlı oyunlarda robotlarla boy ölçüşemeseler de zihinsel zekâ gerektiren alanlarda hâlâ üstün." Bir robotun hissetmesi için henüz zaman var gibi gözükse de, şu anda piyasada, insanların korku, mutluluk, heyecanlanma gibi hislerini algılayabilen oyuncak robotlar mevcut. Bizim hislerimizi anlayabiliyorlar; fakat henüz bize karşı bir şey hissedemiyorlar. Mesela bir köpek, sahibine sadıklığıyla bilinir. Sahibi üzüldüğünde bunu anlayıp onu sevindirmek için onun kucağına yatabilir, yüzünü yalayabilir, ya da bir kedi, sahibinin bacaklarına sürtünebilir, peki bir robot bunları yapabilir mi? Bakalım gelecekte robotlar insanların arkadaşı olabilecek mi? tweetçi twitter.com/twtci karamurat "Sevgili RTÜK, 10 dk. reklam arasına alışmış bi milletiz, ara 4 dk'ya inince bir panik olduk, tuvalete koşarken düşenlerimiz var. Eski düzeni istiyoruz" bebekdenyar "Ben bardak kırsam sakarım, annem kırsa nazar, babam kırsa o bardağın orda ne işi var." cinisli Bir evlilikte kadından susmasını beklemek ineğe çilek yedirip "çilekli süt" vermesini beklemekle eş değerdedir... sümbülaçarken Elin oğlu gülü, tango yaparken ağzında tutuyor, bizimkiler kasap vitrinindeki koyuna takıyor. Siz de hâlâ bizden romantizm bekliyorsunuz. tıktık Evinin güvenliğini alarm taktırarak değil, evden çıkarken koridorun ışığını açık bırakarak sağlayan insana Türk denir. resulertas Bir erkeğin sizi sürekli aramasından, iltifat etmesinden, çiçek almasından kurtulmak istiyorsanız; onunla evlenin. %100 çalışıyor. @ felsefe_kulubu Öğretmen: Do you like football? Öğrenci: Yes. Öğretmen: Uzun cevap ver! Öğrenci: Yeeeeeeeeess. direklimum "Misafirlikte tuvalet tıkandığında yaşadığım gerilimi, Testere serisini izlerken bile yaşamadım." pembetopuklarr İçinden duman çıkan bacayı, uçan martıları, güneşi, karı, bulutları ve dereyi aynı resim kağıdında buluşturan ressama Türk çocuğu denir. metinustundag Hem cennete gitmek istiyoruz / Hem de hiç ölmek istemiyoruz! HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 3 ŞEY: GÜNEŞ Güneş'ten çıkan ışık bize 8 dakika içinde ulaşıyor! 1- Venüs'ün yüzey sıcaklığı 371 0C'dir. Güneş'in yüzeyinin sıcaklığı bunun tam 10 katıdır. Güneş'in çekirdeğinin sıcaklığı ise 15 milyon 0C'dir. Güneşin yapısında %72 hidrojen, %26 helyum ve %2 de karbon ve oksijen vardır. Her saniye, enerji olarak yayılmak üzere 600 milyon tonluk proton, helyuma çevrilir. 2- 164 vat ampulü olan masa lambaları döşediğinizi düşünün dünyanın her bir metrekaresine: Güneşten gün boyunca bu miktarda enerji yayılır dünyaya. 3- Güneş, Dünya'dan 149.6 milyon kilometre uzaklıktadır. Işık, saniyede 300 bin kilometre hızla hareket eder. Yani ışığın Güneş'ten Dünya'ya ulaşması 8.3 dakika sürer. En hızlı hayvan olarak bilinen çitanın bu sürede Güneş'e gidebilmesi için; saniyede 31 km hızla, hiç durmadan, 151 yıl koşması gerekir. YAZILI YOKLAMA -Okul anketlerinden- > Karne notlarım... hepsi 5 ise ben almışımdır, 1 varsa hoca vermiştir. > Öğretmenimi seviyorum çünkü... hayır, hiç de bile! > Arkadaşlar... ben arkadaşa arkadaş demem, bana kopya vermiyorsa. > Derste konuşurum çünkü... hocayı sinirlendirmek hoşuma gidiyor. GOOGLE ARENA Arama motorlarına göre karşılaştırma Öğretmen 27 milyon Muallim 1 milyon Anahtar 25 milyon Kilit 9.9 milyon Kalem 14.4 milyon Silgi 680 bin Biliyor muydunuz? Padişahların, Osmanlı topraklarındaki muhtelif yerleri, devletin ileri gelenlerine: "Sana orayı bahşettim" demesinin, "Verilen yeri imar et!" manasına geldiğini ve bu varlıklı Osmanlı paşalarının, o toprakların refaha ulaşması, müreffeh hâle gelmesi uğrunda servetlerini tükettiklerini biliyor muydunuz? etkili- yorum İbrahim CEBECİ icebeci@ihlaskoleji.com İstanbul'un yeniden fethi "Dünyanın en güzel, en stratejik, en müstesna şehirlerinden biri neresidir?" diye sorulsa ve ipucu verilse: Şehir dediysek adı şehir, yoksa birçok ülkeden fazla nüfusa sahip; ülke dediysek ülkeden öte, medeniyetlerin beşiği... Fatih Sultan Mehmet Han'ın bu şehri bizlere emanetinden sonra çok şeyler değişmiş bu yorgun şehirde. "Emanet" kelimesini kullanınca herkesin aklına "hıyanet" de gelişmiştir. Emanete hıyanet edilmiş mi, edilmemiş mi? Onu sizlerin takdirine bırakıyor ve İstanbul'u anlatmaya devam ediyorum: Bu şehr-i Stambul ki bi misl ü behâdır Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır Diyerek İstanbul'un bir parça taşını bütün Acem mülküne değişmeyecek kadar bu gizemli şehri yücelten Şair Nedim, herhâlde şu anki İstanbul'u görseydi hayretler içinde kalırdı. Sadece Nedim mi? "Dünya tek bir ülke olsa başkenti İstanbul olurdu!" diyen Napolyon ne düşünürdü acaba?. Dünyanın hemen hemen bütün güzelliklerini barındıran bu nadide şehir, nasıl olur da bu kadar berbat edilir, anlamak mümkün değil. Plansız yapılmış binalar, düzensiz sokaklar, yeşilden ve geniş alanlardan mahrum mahalleler, ormanı yok edilmiş, mesire yerleri ise talan edilmiş bir şehir... Betonun soğukluğu insanların ruhuna, ruhtaki bu soğukluk da suratlara sirayet etmiş. Sürekli somurtan ve suratı sirke satan limonî tipler... Kalabalık, yoğun trafik ve beraberinde gelen stres, bu şehrin insanlarını mutsuz etmeye yetiyor. Günün yorgunluğunu atacak yemyeşil bahçeler; salkım söğütlerle bezeli, mis kokulu ıhlamur ve iğde ağaçları, bunlara nefis kokusuyla eşlik eden hanımelleri... Ormanlar, göletler, göletlerin içindeki mutlu kuğu ve ördekler... İstanbul hasret, mazisinden gelen her türlü güzelliğe hasret... İstanbul'umuzu yeşillendirerek güzelleştirelim. Bu işi sadece yetkililere bırakmayalım. Biz de fidan dikelim şehrimize, hem de hepimiz... Herkes kendi evinin önüne veya en yakınına... İstanbul'umuzu kirletmeden güzelleştirelim. Çöplerden ve pisliklerden arındıralım şehrimizi. Bu işi, çevreyi temizleyerek değil çevreyi kirletmeyerek yapalım. Kimseyi uyarmayalım; fakat kendimize sahip çıkalım. Temiz bir İstanbul, yeşil bir İstanbul, güzel bir İstanbul, yaşanılır bir İstanbul, dünyanın gözbebeği bir İstanbul... Neticesi: MUTLU BİR İSTANBUL. Fatih Sultan Mehmet Han'ın emanetine hıyanet etmeyelim. Eski İstanbul'u arıyorsanız, gelin bu şehri yeniden fethedelim. Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... Gecesi sümbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul... CANIM İSTANBUL.