Simone Signore, bir kitabında şöyle demiş, "Kafamı, gözlerimi, sesimi, kısaca kendimi, inançlarıma ters düşen bir işin buyruğuna vermem imkansız. Anti-faşist bir filmde pekala bir gestapo görevlisini oynayabilirim. Ama faşist bir filmde, hayranlık duyulan bir anne ya da sevgiliyi oynayamam!" Simone Signore'ye katılırsınız ya da katılmazsınız. Onun dünyaya bakarken kullandığı gözlük (ideoloji) sizi tatmin etmeyebilir. Bizim vurgulamak istediğimiz şu: İnsanları, toplumu, ekonomideki aktörleri beğenmedikleri bir senaryoda oynatamıyorsunuz. Daha doğrusu, oynattığınızı vehmediyorsunuz. Senaryo beğenilse de, bazen üstlenilmiş roller benimsenmeyebiliyor. Demek ki, iyi bir performans için 'senaryonun' ve 'rolün' birlikte benimsenmesi, daha sonra 'motor' denmesi gerekiyor. Toplum mühendislerimiz, bu noktayı sürekli olarak ıskaladılar. İnsanlarımızı bir türlü 'adam!' edemediler. Kamusal ve bireysel Toplum, bireylerin aritmetik toplamı değil, çok farklı bir kategori. Bireysel ihtiyaçlardan toplumsal ihtiyaçlara geçmek ve toplumsal ihtiyaçları karşılayabilecek program, kaynak ve çözüm üretmek kolay değil. Toplumsal sorunlara, ortak sorunlara, bireysel çözümler üretmeye kalkışmak sorunu daha da çözümsüz kılıyor. Modern demokratik toplumlarda, kamusal alan ile bireysel alan arasındaki çizgi, çok hassas sürekli değişen, dinamik bir çizgi. Söz konusu çizgiyi, demokrasilerde siyasal süreç belirliyor. Yönetemeyen demokrasi kavramının altını çizen Giovanni Sartori'ye göre, demokrasinin önünde iki risk var: Birincisi, sandıktan bir 'çoğunluk' çıkmaması, oligarşik bir "azınlığın egemen olarak yönetimi"nin ön plana çıkması. İkinci yozlaşma, "çoğunluğun zorbalığı" biçiminde kendini gösteriyor. Sartori, "çoğunluğun 'hakkı', çoğunluğun 'haklılığı' anlamına gelmez" diyor ve ilave ediyor: "Yönetenlerin iktidarının az olması, hiçbir surette yönetilenlerin iktidarının çok olması anlamına gelmez... Oyunda her iki taraf da kaybedebilir. Yönetenlerin kaybettiği iktidarı, yönetilenler kazanamaz." Sadece Haliç'in değil, siyasetin ve demokrasinin kirlenmemesi için vazgeçilmemesi gerekenler şöyle özetleniyor: * Hukuk devleti * Kuvvetler ayrılığı * Yasamanın ve yürütmenin yargısal denetimi * Sivil ve siyasi özgürlükler * İdeolojik olarak tarafsız devlet * Siyasi çoğulculuk * Piyasa ekonomisi * Seçilmişlerin üstünlüğü * İdari adem-i merkeziyet. Yukarıdaki sıralamanın bir öncelik sıralaması olmadığını hatırlatalım. Özetlemek gerekirse, anayasal olarak sınırlı ve demokratik devlet öneriliyor. Ne dersiniz, böyle bir senaryoda size verilen rolü oynamak ister misiniz? 'Evet' diyorsanız, "motor!" diyebiliriz. ..... (*) Giovanni Sartori: "Demokrasi Teorisine Geri Dönüş" (Theory of Democracy Revisited) Türk Demokrasi Vakfı Yay. 1993 s.150)