Yürüdükçe açılır mı?

A -
A +

Görüşmeler sırasında rest çekince, "Bir de bunu deneyin..." dediler. "Yanlardan sıkıyor, yahu!" diye tepki gösterince, "Biraz yürüyün, açılır!" buyurdular. "Eh bir parça sıkıyor, ama ayakkabısız kalmaktan iyidir" tesellisi ile giydik. Hayırlı olsun... AB'den müzakere tarihi almak için katlandığımız sıkıntılar, önden veya arkadan vuran, yanlardan sıkan ayakkabıları çağrıştırıyor. Önden veya arkadan vuran ayakkabıların açılması zordur. Uzmanlar, "Yürüdükçe açılır, denilen ayakkabıları almayın!" diyor, ama AB yolculuğu çok farklı bir süreç. 17 Aralık 2004'te giydiğimiz ayakkabının altında "Made in EU"yazıyor. Ne var ki, ayakkabının ya da ayağın deforme olma riski var. Nasıl mı? Bazen ayakkabı ayağın şeklini alır, yani deforme olur. Deforme olmamakta direnen inatçı bir ayakkabı, ayağa zarar verir, mesela nasır yapar, yara yapar, ayak parmaklarının yapısını bozar. AB'den "Sandalet verelim, terlikle idare ediver, ya da ayakkabının topuklarına bas, terlik gibi kullan, sen delikanlı adamsın!" diyebilirlerdi; demediler. Sandalet ya da terlik, "özel statü"yü simgeliyor. "Özel statü" ya da "imtiyazlı ortaklık" gibi dayatmalarla karşılaşmadık. İki ucu farklı değnek! Öyle anlaşılıyor ki, Kıbrıs problemi çözülene kadar ayakkabı vurmaya devam edecek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Madrid'de düzenlediği basın toplantısında, AB ile gümrük birliği uyum protokolünün imzalanmasının, Kıbrıs Rum kesiminin otomatikman tanınması anlamına gelmeyeceğini bir kere daha vurguladı. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, giydirilen ayakkabıyı şöyle yorumluyor: "Türkiye, protokolü imzaladıktan sonra askerini çekmez, Rumları hukuken ve fiilen (Büyükelçi yollayarak) tanımaz, KKTC'nin egemenliğini savunmaktan vazgeçmezse, sorun yoktur!" Türkiye'nin AB perspektifi "iki ucu farklı" bir değnektir. 17 Aralık'ta sordular, bundan sonra da soracaklar: * Ülkede demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına ve azınlık haklarına saygıyı teminat altına alan kurumlar tamam mı? * Rekabete dayalı istikrarlı bir piyasa ekonomisini tesis edebildiniz mi? * Siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik de dahil olmak üzere, AB'nin müktesebatına uyum kapasitenizi iyileştirdiniz mi? Eğri oturalım, doğru konuşalım. AB, Türkiye'nin üyeliğine hazır değil, biz de AB'ye hazır değiliz. Türkiye, AB'ye üye olana kadar AB nereye gidecek, nasıl değişecek? "Kervan yolda düzülür" demekten başka çaremiz var mı? Zaten, Türk usulü iş yapmanın yöntemi bu değil mi? "Pabuççu Muştası..." Tarihimizde bir "yandan vurdurma" muhabbeti vardır. Keçecizade Fuat Paşa'nın "pabuççu muştası"nı bilir misiniz? Bakınız ne demiş: "Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan, biri aşağıdan gelir. Bizim memlekette yukarıdan gelen kuvvet, cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hasıl etmeye imkan yoktur. Bunun için 'pabuççu muştası' gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O kuvvet de sefaretlerdir!" Demek ki, bu "yandan vurdurma!" işini Fuat Paşa'ya borçluyuz. Bu yüzden, Tanzimat ve Meşrutiyet paşaları İngiliz, Fransız, Alman veya Rus sefaretleriyle çok sıkı ilişkiler kurmuşlardır. Düvel-i Muazzama, bu zaafı kullanarak, devlet ricalini paylaşmıştır. Muhteşem imparatorluk yandan ve içten gelen darbelerle dağıtılmıştır. Avrupa Birliği (AB) "pabuççu muştası" olarak nitelenebilir mi? Nereden baktığınıza bağlı. Yukarıdan ve aşağıdan gelen kuvveti dikkate almadan, yandan gelen kuvveti yönetemezsiniz; deformasyona yol açar. ??? Dolayısıyla, ne olur? Giydirilen ayakkabının dikişleri patlar ve atılır. Yani? Yanisi şu: Yürüdükçe açılmaz!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.