İslam büyükleri, fakirlere veresiye verip, parası olmayandan, istememeyi niyet ederlerdi. Borçlusu ölünce helâl ederlerdi. Vârislerinden istemezlerdi. İslam büyüklerinden bazısının dükkânında iki türlü alacak defteri olurdu. Birisinde, fakirin borcu yazılır karşısında bilinmeyen isimler yazarlardı, gerçek isimlerini yazmazlardı, bunu sadece kendileri bilirdi. Bazısı da borçlar karşısına isim de yazmazlardı. Böylece kendisi ölürse, kimse fakirlerden bir şey isteyemesin!.. Takvada bunlardan daha ileride olan büyükler, böyle tüccârları iyi saymazlardı. Bunlara göre, en iyi olanlar, fakirler için, hiç defter tutmayanlardı. Bunlar, fakir bir şey getirirse alır, getirmeyenlerden bir şey istemezlerdi. İşte, din büyükleri, böyle ticâret yapardı. Şüpheli bir kuruşu kabûl eden, dinde mertlerden sayılmazdı. Ticaretle uğraşan din büyüklerimiz, alışveriş ettiği kimse pişman olup malı getirdiği takdirde iade şartları tahakkuk etmese de hemen iadeyi kabul ederlerdi. (Şimdi ne böyle tüccar kaldı ne de fakir!..) Buna dinde, (ikâle etmek), denir. Yani yapılan satışı geri çevirmektir. Birinin (vazgeçtim) demesi, ötekinin de (kabûl ettim) veya (ben de vazgeçtim) demesi ile ikâle yapılır. Fâsid ve mekruh olan satışlarda ve (Gaben-i fâhiş) ile aldatılan müşterînin istediği zamanda ikâle yapmak vâcib olur. Sahih satışta, biri istediği zaman, ötekinin de yapması müstehabdır. Birisi malı getirdiğinde bunu sevap kazanmak için fırsat bilirlerdi. Çünkü Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Bir kimse (karşısındaki pişman olunca) satışı fesheder, geri alırsa, Allahü teâlâ, onun günahlarını affeder." Yapılan her satışı geri çevirmek vâcib değildir. Satışı iptal edecek meşru bir mazeret yoksa satıcı geri almaya mecbur değildir. Fakat, çok sevaptır ve ihsân etmektir. Bir mecburiyet olmadan, malını kendi isteği ile ucuza satmak da ihsandır, çok sevaptır. A'râf sûresi, ellibeşinci âyetinde meâlen, "İhsân edenlere, elbette rahmetim çok yakındır" buyuruldu. Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr