Nuh aleyhisselam ne söylese, kavmi inkâr ediyordu. Zaman ilerledikçe, onun sözlerine, Allahü teâlâdan bildirdiklerine inanmamaları bir tarafa; karşı çıkmaları, öfke ve kinleri devamlı olarak artıyordu. İnkâr ve itirazları, zamanla hakarete ve üzerine hücum etme derecesine geldi. Nuh aleyhisselam, kavminin yaptıklarına sabrediyor, belki iman ederler ümidiyle, tebliğine devam ediyordu. Gece, onların kapılarını çalıp; "Ey kavmim! Lâ ilâhe illallah deyin" diye yalvarıyordu. Buna karşılık insanlar, O'na hakaret ettiler, üzerine hücum ettiler, yine devam etti. Onlara dedi ki: "Siz Allahü teâlâdan korkmaz mısınız da, Ondan başkasına ibadet edersiniz? Muhakkak ki ben, Allahü teâlâ tarafından emin olarak size gönderilmiş bir peygamberim. O hâlde Allahü teâlânın azabından korkun, ve O'na ibadet ve size emrettiklerimde bana itaat edin! Sizi Allahü teâlaya davet ettiğim ve nasihatlerde bulunduğum için, sizden bir ücret istemiyorum. Bilâkis benim ecrim Rabbül-âlemînin katındadır. O hâlde Allahü teâlâdan korkup, emrini size tebliğimde bana itaat edin!" Nuh kavmi, iman etmemeye, Hz. Nuh'a tâbi olmamaya kesin ve kat'î karar vermiş gibi bir hâlde idi. Hz. Nuh'un anlattıklarını, haber verdiklerini, nasihatlerini hiç kabul etmiyorlar, kendi noksan akıllarına ve bozuk mantıklarına göre ileri sürdükleri sözlerle karşı çıkıyorlardı. Bir defasında, Hz. Nuh'a o zamana kadar iman etmiş olanları işaret ederek dediler ki: "Sana tâbi olup, iman edenler, mal ve mevki bakımından, aşağı, düşük kimseler iken, biz sana iman etmeyiz!" Bu kibirli, kendini beğenmiş kimselerin hepsi; iman eden fakir ve garip kimselerle bir olmaktan kaçınarak, bunu, kendileri için aşağılık saydılar. Hâlbuki, bu düşünce ve hareketlerinden daha büyük alçaklık ve aşağılık olamazdı. Bunu anlayamadıkları için, bir türlü uyanamıyorlardı. Hz. Nuh onlara şöyle cevap verdi: "Ben onların ihlas ile mi, yoksa dünyadaki rütbelerini yükseltmek, dünya menfaatine kavuşmak için mi bana tâbi olduklarını bilmem. Ben, görünüşe itibar ederim. Onların içlerini Allahü teâlâ bilir. Şayet şuur sahibi olsaydınız, bunun böyle olduğunu bilirdiniz. Fakat Allahü teâlâ, size, anlayacak şuur vermediğinden ve gözleriniz kör olduğundan, bunu anlayamıyorsunuz. Ben, sizin arzu ve isteklerinize uyarak, bana tâbi olmuş müminleri tardedecek, yanımdan kovacak değilim. Ben; fakir olsun, zengin olsun, mükellef olan insanları, küfür ve günahlardan sakındırmak için gönderilmiş bir peygamberim. Allahü teâlânın azabı ile korkutucuyum. Yoksa sizi razı edebilmek için, bana tâbi olmuş müminleri yanımdan kovucu değilim."