Yarın Hacı Bektaşi Veli hazretlerini anma günü. Bu vesile ile Hacı Bektaşi Veli' den kısaca bahsetmek istiyorum. Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında yaşayan evliyânın büyüklerinden biridir. 1281 târihinde Horasan'ın Nişâbûr şehrinde doğdu. Seyyid olup, nesebi (soyu) hazret-i Ali'ye dayanmaktadır. 1338 târihinde Kırşehir'e yakın bir yerde vefât etti. Türbesinin bulunduğu kasabaya sonradan Hacıbektaş ismi verilmiştir. Hacı Bektâş-ı Velî, küçük yaşta ilim öğrenmesi için, âilesi tarafından Ahmed Yesevî'nin halîfesi Şeyh Lokman-ı Perende'ye teslim edildi. Öğrenimini tamamladıktan sonra, Anadolu'ya geldi. Halka doğru yolu göstermeye başlayıp, kıymetli talebeler yetiştirdi. Kısa zamanda herkes tarafından tanındı, sevildi ve büyük iltifât ve rağbet gördü. Bu sırada Anadolu'da dînî, iktisâdî, askerî ve sosyal bir teşkilât olan kendisine bağlı "ahîlik" teşkilâtı ile büyük hizmetler yaptı. Hâcı Bektâş-ı Velî, Sultan Orhan ile sohbet etti. Yeniçeri askeri kurulurken duâda bulundu. Onlara İslâmiyetten, Ehli sünnet yolundan ayrılmamalarını nasihat etti. Böylece Hacı Bektâş-ı Velî'yi kendilerine mânevî pîr olarak kabul eden bu ordu, mânevî hayâtını ve disiplinini ona bağladı. Büyük evliyâ Hacı Bektâş-ı Velî'nin derslerini dinleyen, sohbetlerine katılan ve ondan feyz alanlara tasavvuftaki usûle uyularak "Bektâşî" bu yola da "Bektâşiyye" veya "Bektâşîlik" adı verildi. Bektâşîler zamanla azaldı. İki üç asır sonra hakîkî Bektâşîlik unutuldu. Tîmûr Han'ın önünden kaçan İslam düşmanı "Hurûfîler" kendilerini kurtarmak için Müslüman kılığında Bektâşî tekkelerine sığındılar. Kendilerini Bektaşî gibi göstererek bu tarîkatı kendilerine siper olarak kullandılar. Haramlara helâl, nefsin arzû ettiği kötü isteklere serbesttir demekle, bozuk rûhlu insanlar arasında yayıldılar. Halk arasında anlatılan Bektâşî fıkraları bu sahte ve yalancı Bektâşîlere âittir. Hacı Bektaşi hazretlerinin bu Bektaşilerle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Hacı Bektaşi Veli hazretleri Ehl-i sünnet idi. Mübarek dedeleri ve hocaları gibi İslamiyetin emir ve yasaklarına bağlılığı tamdı. İslamın beş şartını eksiksiz yerine getiridi. Bunun en büyük ispatı bizzat kendisinin kaleme aldığı "Makâlât" kitabıdır. Bu kıymetli kitabından aldığımız aşağıdaki ifadeler inancını ve yaşayışını tartışmaya mahal bırakmayacak kadar açık bir şekilde ortaya koymaktadır: "Gerçeğe ulaşmış kimseler, şu dört mertebede bulunan kimselerdir: Birincisi; din-i İslam, ikincisi; tarikat, üçüncüsü; marifet, dördüncüsü hakikat... Bu mertebeler ancak İslam dinine uygun olduğu müddetçe tamam olur. Çünkü, Resuli Ekrem buyurdu ki: "İslam dini bir ağaçtır. Tarikat onun dalları, marifet yaprakları, hakikat da meyveleridir." Ağaç mevcut olmazsa, dalları ve meyveleri de olmaz. Kısımların varlığı ancak aslın varlığı sayesindedir. Asıl olmayınca kısımlar da olmaz. İslam dininin sınırından dışarı çıktığı halde kendisini hâlâ doğru yolda sanırsa, ziyana uğrayan helak olan mülhidlerden, dinsizlerden olur. İslam dininde on makam vardır: Birincisi, Allaha ve Resulüne iman etmektir. İkincisi ilim öğrenmektir. Üçüncüsü, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, gücü yeterse hacca gitmektir. Dördüncüsü, helâl rızık kazanmaktır. Beşincisi evlenmektir. Altıncısı hayz ve nifas bilgilerini öğrenmektir. Yedincisi, Ehli sünnet vel cemaat ehlinden olmaktır. Sekizincisi, şefkat ve merhamettir. Dokuzuncusu, temiz giyinmek ve temiz yemektir. Onunucusu emr-i maruf ve nehy-i münkerdir. Yani dinin emirlerini yaymak; haramlara mani olmaktır." Hacı Bektaş hazretleri, bu maddelerle yolunu yani gerçek "Bektaşiliği" özetlemektedir. Kim bu maddelere ne oranda uyuyorsa o oranda bu mübarek zatı seviyor demektir.