Dün, hayatın önemi üzerinde durmuştuk. Ölümü idrak edemeyen, ölüm esnasında ve ölümden sonra başına gelecekleri bilmeyen hayatın kıymetini bilemez. Peygamberimiz, "Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hâtırlayınız!" buyurmuştur. İslâm büyükleri, her gün en az bir kere ölümü hatırlamayı âdet edinmişti. Muhammed Behâeddîn-i Buhârî hazretleri her gün yirmi kere, kendini ölmüş, mezara konmuş düşünürdü. Çünkü, ölümü çok hatırlamak, dinin emirlerine sarılmaya ve günâhlardan sakınmaya sebep olur. Haram işlemeye cesâreti azaltır. Daima ölümü düşünen kimsenin ömrü uzun olur. Ölümü unutup, çok uzun ömürlü olacağını zannedenlerin ise ömrü kısa olur. Resûlullah efendimiz, Ensârdan birinin başı ucunda ölüm meleğini gördü. Ona hitâben dedi ki: "Ey ölüm meleği! Dostuma iyi muâmele et. Zîrâ o bir mümindir." Ölüm meleği cevâben dedi ki: - Yâ Resûlallah! Ben her mümine iyi muâmele ederim. Ben insanoğlunun rûhunu alırım. Rûhunu aldığım şahsın âile efrâdından, yakınlarından birisi vâh edince derim ki: - Bu feryâd da ne? Allah'a yeminle söylerim ki, biz ona zulmetmedik. Ecelini geriye bırakmadığımız gibi öne de almadık. Onun rûhunu almakta bizim bir müdâhalemiz yoktur. Sizler, ey bu ölünün yakınları! Eğer Allahın hükmüne rızâ gösterirseniz, ecrini alırsınız. Yok, O'nun hükmüne râzı olmaz, feryâd-figân ederseniz günâha girersiniz. Sizin bize bir kapınız, bir merdiveniniz yoktur. Fakat biz size mutlak yine geleceğiz. Sakının, sakının. İster karada olsun, ister denizde, ister muhkem evlerde bulunsun, isterse çadırlarda. Hiçbir âile efrâdı yoktur ki, ben, her gün mutlaka onların yüzüne dikkatle bakmış olmayayım. Hattâ öyle ki, onların küçüklerini de büyüklerini de tanırım. Her birini şahsen tanırım. Allah'a yeminle söylerim ki, yâ Resûlallah! Ben şânı yüce olan Allahın emri olmadan bir sivrisineğin canını bile kabzedemem!.. Hazret-i Ömer, Ka'b-ül-Ahbâr'a dedi ki: - Ey Ka'b, bize ölümden bahset. - Ölüm, insanoğlunun vücûduna sokulmuş bir diken ağacına benzer. Bu ağacın her bir dikeni onun bir damarına batar. Sonra o ağacı kuvvetli bir insan şiddetle çeker. Her bir dikeni bir damara saplanan bu ağaç, çekilince kopardığını koparır, bıraktığını bırakır... Dört şey vardır ki, onların kadrini ancak dört kişi bilir: 1- Gençliğin kadrini ancak ihtiyarlar bilir. 2- Selâmetin kadrini ancak belâya düçâr olanlar bilir. 3- Sıhhatin kadrini ancak hastalar bilir. 4- Hayâtın kadrini de ancak ölüler bilir. Abdullah ibni Ömer anlatır: Babam sık sık şöyle derdi: - Ölmek üzere olan, fakat aklı başında bulunan birisi, yanındakilere ölümü niçin anlatmaz şaşarım!.. Nihâyet gün oldu. Babamın da ölüm ânı geldi. Aklı başındaydı. Konuşabiliyordu da. Kendisine dedim ki: - Babacığım, ecel gelmeden önce sen, "Ölmek üzere olan, fakat aklı başında bulunan birisi, yanındakilere ölümü niçin anlatmaz şaşarım!" derdin. Benim bu hatırlatmama cevâben dedi ki: - Ey oğulcuğum! Ölüm, anlatılabilecek bir şey değil. Bununla berâber sana ondan bir nebze bahsedeyim. Allah'a yeminle söylerim, şu ân, iki omzumda sanki birer dağ var. Sanki rûhum iğnenin deliğinden çıkarılıyor. Sanki vucûdumda bir diken ağacı var. Sanki gökler çökmüş de ben yerle bu ikisi arasında sıkışmışım... ----------------------------------------------- Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.mehmetoruc.com