Hazreti Ubâde, dirâyetli, üstün kabiliyetli bir kimseydi. Hazreti Ebû Bekir, hilâfeti zamanında Bizans Kralı Herakliyus'a elçi olarak Haşim bin As ile Ubâde bin Sâmit'i gönderdi. Bu iki zât, Şam'a uğradıktan ve uzun bir yolculuktan sonra İstanbul'a vardılar. Boyunlarında kılıçları olduğu hâlde atlarının üzerinde kralın sarayına kadar yaklaştılar. İstanbul halkı onları hayret ve hayranlıkla seyrediyordu. Hayvanlarından inerken; - Lâ ilâhe illallahü vallahü ekber, deyince, sarayın, hurma ağacı gibi sallandığını gördüler. Kralın huzuruna çıktılar. Kral kendilerine, Peygamberimiz ve İslâmiyet hakkında bir hayli suâl sordu. Sonra, "Vallahi mülkümden çıkmaktan nefsim hoşlansaydı size tâbi olurdum, ölünceye kadar da sizin hakîr bir köleniz olmayı isterdim" dedi. Kral, bu itiraftan sonra elçileri kıymetli hediyelerle gönderdi. Hz. Ubâde 655 yılında yetmişiki yaşlarında iken Remle'de hastalandı. Çok sevilen ve sayılan bir sahâbî olduğu için, bütün mü'minler ziyâretine koşuyorlardı. Hasta yatağında bile, Peygamber efendimizin hadîs-i şerîflerini ve mübârek Kur'ân-ı kerîm âyetlerini açıklıyor; güzel nasîhatlerde bulunuyordu. Bir keresinde oğlu Velid kendisinden nasihat isteyince buyurdu ki: "Oğlum! Eğer sen, kaderin hayrına ve şerrine inanmazsan; îmânın tadına eremezsin. Kaderinde olmayan şey, seni aslâ bulamaz. Kaderinde yazılı olandan da, aslâ kaçamazsın." Hz. Ubâde'nin hastalığı ziyâdeleşti. Vefât edeceğini anlayınca dedi ki: - Ne kadar akrabam, azatlı, hizmetli ve komşularım varsa; toplayıp getirin! Hepsi gelince, onlara; - Sanıyorum bugün; dünyadaki son günüm, âhiretteki ilk gecem olacaktır. Bazılarınızı, elimle veya dilimle incitmiş olabilirim. İşte şimdi bana, kısas yapın. Çünkü bu dünyada kısas yapmazsanız, yemin ederim ki öbür dünyada, hakkınızı benden alacaksınız, dedi. Etrafındakilerle helâlleşti. Sonra son vasiyetini yaptı: - Rûhumu teslim eder etmez, hepiniz kalkıp güzelce abdest alın. İkişer rek'at namaz kılıp; hem kendinize, hem de şu garip Ubâde'ye duâ edin. Çünkü cenâbı Hak, yüce Kitâbında "Sabır ve namazla, Allaha sığının!" buyurmuştur. Daha sonra hiç bekletmeden, beni kabrime götürün...