Mevlana'yı anma haftasındayız... Her sene olduğu gibi bu sene de, bu hafta dolayısıyla Hazret-i Mevlana ile İslamiyetle ilgisi olmayan, nice sapıklıklar, taşkınlıklar onun adına yapılacak böylece akıllarınca ruhu şâd edilecek! Bu namazsız niyazsız kimselerin yaptıklarına kim bilir ne kadar üzülüyordur mübarek zat... Üzülmesi de yine bunları yapanlar içindir. Kendisini yanlış tanıtıp, yaptıkları iftiralar sebebiyle ahirette çekecekleri azablar içindir. Halbuki Hazret-i Mevlana hayatı boyunca, dinimize uygun yaşamış, ne ney çalmış ne de raks etmiştir. Bütün ömrü, insanlara iyilik etmek, onlara Cenab-ı Hakkın razı olduğu yolu bildirmekle geçmiştir. Mevlana hazretlerini anlamanın en güzel yolu, onun sağlığında verdiği nasihatları tekrarlamak; günümüz insanlarının bunlardan istifade etmesini sağlamaktır. Bugün bunu yapmağa çalışacağım. Birbirleriyle dargın olan iki kimseyi, Mevlana hazretlerinin huzuruna getirdiklerinde, barışmaları için onlara şu nasihatta bulundu: "Allahü teâlâ, bazı insanları su gibi latif, mütevazı, daima aşağıya akıcı ve yumuşak huylu, bazılarını da toprak, taş gibi sert mizaçlı yarattı. Su, toprağa karışır, meyvelerin büyümesini, canlıların içerek hayatlarının devam etmesini sağlar. O sulardan ruhlara ve bedenlere gıda temin edilip, menfaat sağlanır. Su toprağa gitmezse, topraktan ve sudan layıkıyla istifade edilmez. Dargınlardan biri toprak hükmünde olup, yerinden kalkmaz ve barışmaz ise, diğeri su gibi tevazu üzere olup, onun ayağına gidip anlaşmalıdır. Herkes bilir ki, iki küs olan kimseden hangisi öbüründen önce davranırsa, cennete ötekinden önce girecektir. Daha çok sevap kazanacaktır. Dolayısiyle, bu barıştan her ikisi de istifade etmiş olacaktır." Bir kimse de, geçim darlığından, fakirlikten şikayette bulundu. Bunun üzerine Mevlana hazretleri o kimseye sordu: "Eğer sana, organlarından birini, mesela gözünü çıkarıp, yerine bin altın verelim deseler razı olur musun?" O da, "Hayır, razı olmam" diye cevap verdi. Bunun üzerine Mevlana hazretleri buyurdu ki: "Ey kardeşim! Mademki razı olmazsın, niçin geçim sıkıntısından şikayette bulunursun? Fakirim diyorsun da, bu kadar altından daha kıymetli organların var iken, vücudun sıhhatte ve afiyette iken, niçin bunları sana bedavadan ihsan eden Allahü teâlâya şükretmiyorsun? Allahü teâlâ; "Eğer kulum elindeki nimetlerin şükrünü eda ederse, ben o nimeti daha arttırırım" buyurdu. Mevlana hazretlerine sordular: "Dostlarınıza ve talebelerinize dünyadaki gibi ahirette de ihsan ve merhamet eder misiniz?" Bunun üzerine buyurdu ki: "Cenab-ı Hakkın evliya kulları ahirete intikal ettiklerinde, dünyadakine oranla daha çok tasarrufa sahip olurlar. Dünyadaki tasarruf hudutlu, ahiretteki ise hudutsuzdur. Ey dostlarım! Kılıç kınında iken kesmez. Kınından çıktığı zaman keser. Bize şefaat hakkı verilirse, elbette biz de sizlere şefaat ederiz." Vefatı yaklaştığı günlerde, dostlarını ve talebelerini toplayarak, onlara şöyle nasihat ettti: Vefatımdan sonra, "Perişan ve huzursuz oluruz, hâlimiz ne olacak?" diye hatırınıza gelmesin. Ne hâlde olursanız olunuz, benimle olun! Beni hatırlayın! Allahü teâlânın izniyle size maddî ve manevî yardımlarda bulunurum. Gizli ve aşikâr Allahü teâlâdan korkunuz! Günahlardan sakınınız! Az yiyip, az uyuyup, az konuşunuz! Çok oruç tutunuz! Zamanlarınızı namaz kılarak değerlendiriniz! Daima şehveti terkedip, sefihlerle, cahillerle mücadele etmeyi, onlarla oturup kalkmayı bırakınız! Onları kendinize muhatap etmeyip, hep iyi insanlarla beraber olunuz! Ya hayır konuşunuz veya susunuz! Mahlukatın sıkıntılarına sabrediniz! Biliniz ki, insanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır...