Aralık ayı başlarında İSAV , Eresin Otel'de üç gün süren, (3-5.12.2004) " Tarihte ve Günümüzde Ehli Sünnet" konulu milletlerarası ilmi bir toplantı düzenledi. Böyle önemli bir konuyu gündeme getirdikleri için vakıf yetkililerine teşekkür ediyorum. Toplantının açılış konuşmasında vakıf başkanı Prof. Dr. Ali Özek , günümüz İslam âleminin bu sıkıntılı durumdan kurtuluşunun Ehli Sünnette olduğunu çünkü, çıkış yolunun, orta yolun Ehli Sünnet olduğunu vurguladı. Basın bültenindeki, "Bilindiği gibi İslam toplumunda ana gövdeyi teşkil eden ve çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan, "Ehli Sünnet" , on asrı aşkın bir zamandan beri sahih (doğru) akideyi (İnancı) temsil etmektedir" ifadesi ile de, birlik ve beraberliğin adresi gösterildi. Toplantıda, İslam dünyasında asırlardır medreselerde ders olarak okutulan Ehli Sünnetin esaslarını bildiren Akaidi Nesefi risalesi dağıtıldı. Risalenin tercümesini yapan İSAV vakfı başkanı sayın Ali Özek' in risalenin girişinde verdiği Ehli Sünnet hakkındaki önemli bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum: "Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat tabiri bilindiği gibi Hicri dördüncü asrın başlarında ortaya çıktı. Resûlullah'ın vefatından sonra İslâm Âlemi'nde inançla ilgili olarak pek çok mezhep ortaya çıktı. Bunlardan ilki 'Havâriç' idi. İslâm'ın özüne aykırı düşüncelerinden dolayı 'İslâm'dan çıkmışlar' anlamında kendilerine Haricî, Havâriç denildi. Bunlar şiddet ve baskı taraftarı aşırı kimselerdi. Havariç ile birlikte Şi'a ortaya çıktı. Şi'a'nın ortaya çıkışı daha ziyade siyasi idi. Daha sonra dini inanca dönüştü. Hicrî dördüncü asra gelinceye kadar İslâm Âlemi'nde pek çok görüşler ortaya atıldı. Harici, Şî'a, Mu'tezile, Cehmiyye, Mulhide' gibi. Ehl-i Sünnet aşırılık ve şiddet taraftarı görüşlere karşı çıktı. Bunlar, kendilerine Sünneti rehber edindikleri için ' Ehl-i Sünnet' denildi. Ehl-i Sünnet'in dayanağı, kitap ve sünnettir. Ehl-i Sünnet'te ana fikir, iman ve amel ilişkisidir. Mu'tezile ve diğer mezheplerden Ehl-i Sünnet mezhebini ayıran en önemli özellik, amellerin imana dahil olmamasıdır. Zira Ehl-i Sünnet dışı mezhepler amel üzerinde durarak Müslümanları sıkıntıya sokmuşlar, 'ameli olmayan veya ameli eksik olan Müslümanları kâfir saymışlar', bazıları da şiddete başvurarak zorlama yolunu tutmuşlardır. İslâm Âlemi'nde şiddet ve baskı taraftarı olan ve kendilerine son zamanlarda ' Selefî! ' adını veren bazı gruplar, şiddet ve baskıyı esas kabul etmelerinden dolayı Ehl-i Sünnet' inancından uzaklaşmışlardır. Ortaya atılan farklı görüş ve düşünceler tartışılırken sonunda Bağdat'ta Ebu'l-Hasen el-Eş'arî ve Semerkant'ta Ebû Mansur Mâturidî tarafından aynı anda takrir edilen Ehl-i Sünnet mezhebinin görüşleri Müslümanların büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiş, Hicri on üçüncü asra kadar bütün İslâm Dünyası'nda huzur ve sükuna vesile olmuşlardır. Osmanlı Devlet'nin zayıflaması, çökmesi ve hilafetin ilgasyıla İslâm Âlemi'nde meydana gelen otorite boşluğu ve İslâm Ülkeleri'nin büyük çoğunluğunun müstemleke haline gelmesiyle Müslümanlar arasında yeni düşünceler zuhur etmiştir. Bu düşünceler genelde, reaksiyon şeklindedir ve pek az gruplar arasında şiddet içermektedir. Zira Ehl-i Sünnet akidesi artık zayıflamıştır. Ayrıca İslâm düşmanları, artık sadece Ehl-i Sünnet Müslümanlığına saldırmaya başlamışlardır. Zira, on dokuzuncu asra kadar Müslümanları bir arada tutan Ehl-i Sünnet'in zayıflaması yoluyla Müslümanları parçalamak hedeflenmiştir. Bugün Müslümanların güçlenmesi, yeniden kendilerini idrak etmeleri, yabancı ideolojilere yem olmamaları, birlik ve beraberliklerini yeniden kurmaları ve gerçek anlamda hem Müslüman olmaları hem de çağdaş hayata ve teknolojik gelişmelere ayak uydurmaları için Ehl-i Sünnet akîdesine dört elle sarılmaları gerekir."