Türkiye'nin dünkü manşeti

A -
A +
Dün Türkiye gazetesi "gerçek cumartesi" anneleri manşetiyle çıktı. Manşetin resminde de çocukları Yüksekova'da sokak ortasında PKK tarafından katledilen annelerin resmi vardı.
Lafı hiç dolandırmadan, eğmeden bükmeden söyleyeyim. Gazetemin eylemleri 500. haftasını dolduran Cumartesi Anneleri'yle şehit annelerini birbirinden ayırıp, birini "gerçek" ilan etmesini doğru bulmuyorum. Benim için acıları, dertleri bir olan tüm annelerimizin feryatları aynı gerçeklikte.
Çünkü annelik, çocuğunun politik görüşlerine, eylemlerine, işine, görevini bakmaz. Bir annenin acısı, çocuğunun öldürülme ya da kaybedilme gerekçesine göre değerlendirilecek bir konu değil. Annelerin acısına saygı duymak zorundayız.
İkincisi, suç şahsidir. Çocukların eylem, görev ya da davranışları annelerini bağlamaz.
Üçüncüsü, bana göre Cumartesi Anneleri'nin çocuklarını kaybeden karanlıkla, Yüksekova'da üç gencimizi katleden karanlık aynı!
Bu gerekçelerle bugüne değin ne annelerden anne beğendim, ne de acıları yarıştırdım. Acıları ayırmamanın bana hakkaniyetimden bir şey kaybettirdiğini de düşünmüyorum.

Aynaya bakmak şart

Dün gazetenin manşeti üzerine yoğun tepki aldım; hatta tahmin ediyorum ki gazeteye gelenden daha fazla.
Bu tepkiler içerisinde, bugüne değin yukarıda tanımlamaya çalıştığım bir çizgide hareket edenlerden gelenler de vardı. Eleştirilerini ciddiye aldığımı ve hak verdiğimi açıkça söylüyorum işte.
Ama bir kesim var ki, kendilerine dönüp aynaya bakmalarını tavsiye etmek şart.
Bu zatlar, gazetelerinin son bir aydaki manşetleri, yazıları ve twitleri orta yerde dururken, kimden neyin hesabını soruyorlar, pişkinliğin bu kadarına pes!
7-8 Ekim olaylarında linçle, işkenceyle öldürülen Kürtlerden "yobazlıkla mücadelenin doğal sonucu" diye bahsedeceksin...
Sokak ortasında kan gölü içinde yatan üç gencin resmindeki tek sorunu "arkalarından vurulmaları" olarak göreceksin...
Geçici bir süre sivilliği engellenmiş olan yani "sivil" olan Mehmetçik katledildiğinde örgüte "misilleme" gerekçeleri bulacaksın...
Haftalarca işkence edilip öldürülen korucunun trajedisini yok sayacaksın, ufacık haber bile yapmayacaksın...
Sonra da kalkıp insanlıktan demokratlıktan bahsedeceksin. Evlatlarını arayan Cumartesi Anneleri'nin meşruiyetini, haklılığını kullanıp siyaset yapacaksın.
Çocuklarımızın ölülerinden ölü beğenenler, barışa can attığını söyleyip savaşa can pazarlayanlar dayanabiliyorlarsa dönüp aydaki yansımalarına baksınlar.

Herkesin sicili ortada

Pek çok gazetede çalıştım, yazarlık yaptım. Ancak asla katil dünya görüşüme yakın diye cinayetleri savunmadım, hatta yönetimle ters düşmek pahasına kıyasıya eleştirdim. Aynı şekilde, evladına ağıt yakan, ağlayan bir anne varsa siyasi görüşü hep teferruat oldu.
90'ların ceberut devleti iş başındayken, bugün caka satan beyler, bayanlar "Kürt realitesi bile diyemezken" yakılan köyleri, katledilen Kürtleri, kaybedilen gazetecileri yazdım. Kurbanların annelerine sahip çıktım. "Benim Annem Cumartesi" dedim.
Ama yine, BirGün'de yazarken de, "Sol, ayrı düştüğü şehit aileleriyle artık barışmalı" başlıklı köşeler yazdım (21 Ekim 2008)
Birkaç ay önce Diyarbakır sokaklarında dağdaki çocuklarını geri istemek için eylem yapan ve HDP tarafından "sahte anne" ilan edilen annelerimizin elini öptüm.      
Arşivler şuracıkta. Dönüp bakması bedava.
Bu ülkenin demokratlarına, insan haklarına savunucularına saldırmak için annelerimizin arkasına sığınan savaş çığırtkanları, aradıklarını ayrımcıyı, fırsatçıyı seküler cemaatlerinde bulabilirler.
Haydi, başka kapıya, kürkçü dükkanınıza!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.