MMT kardeşime sevgimle :) Azıcık başınızı ağrıtayım, diye başlamışsın ya işle alakalı sorularına. Bahsettiğin bu "baş ağrısı" o kadar hoşuma gidiyor ki, anlatamam sana. Çünkü soran kişi; öğrenmek isteyen, kibrini yenen ve her şeyi bilirim batağına saplanmayan kişi demektir. Tebrik ediyor ve teşekkür ediyorum sana; hem benim ve hem de senin adına... Neden mi bu kadar üstünde durdum? Çünkü bu iş bilinen, alışılmış işlere benzemiyor. Basit aslında. Ama neticede bu bir iş!.. İş ise eğer; kuralları olmalı, sorulup öğrenilmesi gereken ince noktaları olmalı, değil mi?.. Fakat bazılarında takıntı var: "Ben bilirim, nasıl bilmiyor olabilirim ki" diye düşünüyorlar! Her zaman söylüyorum: Bu işin (ve her işin) başaranları BİLMEYENLER olacak... * Bilmeyen demek; "bildiğin kadarını bana öğret" diyen demek... Şimdi sen... O dünya markası koskoca tesislerin, beş dakika boş vakti olmayan, canavar gibi çalışkan ve zehir gibi zekî mühendislerinden biri olarak; "gene başını ağrıtacağım, bana şunu da söyler misin" diye soru soruyorsun da, ya baltasız sap'lar? Kendi ayaklarıyla üç adım atmamış tembeller? Kahve köşelerinde boş oturup sızlanmaktan başka şey yapmayanlar... Kendilerine "çare" olabilecek bir projeyi dinlemeye başlamalarının henüz üçüncü dakikasında "ben bu işi biliyorum" diyerek kepenk kapatıyor!.. * Sakın sen "bilme" koçum; ben de bilmedim... Her hafta iki gün açık iş planı, hafta sonları iş eğitimi, her ay bir iş semineri, yılda üç defa üç günlük büyük seminerleri takip ettim. Hepsi de biletli ve çoğu pahalıydı. Her hafta bir kaset ve her ay bir liderlik kasetini onlarca kere dinledim. Her ay özel tavsiyeli bir kitap aldım... Yedi yılda belki bin kere network planı çizip birilerine anlattım. Hiçbir zaman "biliyorum" demedim ve bugün de yine merakla, öğrenmek için dinliyorum... Herkes "biliyorum" dese de sen sakın sen bilme... Çünkü yarınların üstünde ayaklarının izi bulunacak kimseler, bugünün bilmeyenleri olacak!