Saat altı olmuş; vakit ikindiden akşama doğru iniyor. "43'üncü Yıl Aile Albümü" isimli ilavemizi nihayet yan tarafa bıraktım ama sayfaları hâlâ açık... Çünkü bitmiyor, çünkü her satır sonsuzluğa uzanan bir yol gibi... Ve her harf birer sıcak adım gibi insanın içinde izler bırakıyor... Peki ya eski karelerde kalmış olan o yüzler? Her suratın her çizgisi neleeer neler anlatıyor, öyle fısıl fısıl! Ne çok isim gelip geçmiş "Türkiye" çatısı altından, gördünüz mü? Bunlar elbette hepsi değil, belki bir o kadar daha vardır ki ilavede henüz "çizerlere" sıra bile gelmemiş... Kimi müesseseden ayrılmış, kimi dünyadan da ayrılmış... Kimininse gözlerine bakınca hep o aynı cümleyi okuyor insan: Ömrüm sana helal olsun! * Sene 1983. Gürbüz Azak ağabeyin atölyesinde çalışmaya başlamışım. Vilayetten Cağaloğlu'na çıkan Ankara Caddesindeki beş yol ağzının ortasında kalan binadayız. O gün, elimde "Deli Balta" çizgi romanının orijinalleri; "Üretmen Han'ın köşesinden sağa sap. Camiye varmadan sağ kolda Türkiye Gazetesi'nin tabelasını göreceksin. Türkiye Çocuk Dergisi ise binanın çatı katında" tarifini alıyor... Ve yürüyorum... Yolum, sonunda beni, ta buraya kadar getiriyor! * 43. Yıl Aile Albümü ilavesinde çıkan fotoğrafımız o tarihten beş sene sonra olmalı. Anadolu Ajansı'na ait binanın çatı katı ve Bizim Sayfa ile Çocuk Dergisi iç içe. Bıyığı çıktığı halde kesenimiz yok. Mehmet Kılıçaslan, Mehmet Ali Demirbaş, Sermet Duraker, Şaban Çibir, Ragıp Karadayı, Ali Rıza Kılıçaslan, Osman Ünlü, Hüseyin Bilgili, İsmail Topal toplam on iki kişiyiz. Çaycımız Zeki Ferah abinin vefat ettiğini, İsmail Akyol'un ayrıldığını duydum ama diğerlerinin çoğuyla sık sık görüşüyoruz. Beş altı isim hâlâ aktif olarak hizmete devam ediyor. Resme şimdi tekrar bakıyorum. İşte bu karedeki gözlerin de çoğunda, hep o aynı cümleyi okuyorum: Ömrüm sana helal olsun!