Çayın da tadı ne güzeldi demin! Kokusu mis gibi yayılmıştı, odaya. Biraz şeker, billur bir kırmızılık ve off; kıvranarak tüten buhar... Sıcağı, parmak uçlarından içine işlerken yudum yudum içersin. Ama sonra; "Tadı da demin ne güzeldi çayın" dersin! * Sahiplenirsin birini; onu, şunu, beni... Uzakta da olsan; bilirsin ki karşındadır, sanki aynı masada!.. Hani sözler bazen mektup sıcaklığında olur ya veya satırlar bakışlara benzer, demli bir çay kıvamında!.. Ummadığın bir zamandır; karşına çıkıverir, sana erişiverir, kalbine dokunuverir... Ona karşı rahatsındır; rahat konuşursun onunla, rahat bakarsın, rahatça dokunursun hatta yadırgamayacağını, sorgulamayacağını bilerek... Bilir ki rahatsın ve bilirsin ki rahattır... Senin için konuşur, yazar; yani oturmaktasınızdır karşılıklı... Bunca kalabalıklar ve bunca zamansızlıklar içinden ayrılmış zamanda, dersin ki; bir vakit seninim ve sen de vakti sen kıvamına getirip koy masanın üstüne! * Şu anda, güzelsin veya değil; ağırbaşlısın veya tatlı kaçık; kederli veya çakır keyif; hatıralara dolanmış veya ufuklara bakmakta ol fark etmez. Bütün sıfatlar "benim için" fısıldar senin kulağına, ve dersin ki: Benimsin!.. Bunun izahı; sahiplenme duygusudur... Her nasıl, ne, kim olduğum/olduğun fark etmez artık, çünkü sahiplenmişsindir... "Benimsin" demişsen, seversin beni de bu sahiplenme duygusuyla... Teke gibi boynuzun, beygir gibi kuyruğun olsa; onu bile seversin, sahiplemişsen... İnsan "ardında bıraktığına" bile söz söylensin istemez, kendiyle ilgisi olduğu için! * Hâlbuki dünya, sahiplenme yeri değildir, çünkü kimse "sahip" değildir! Demlikteki su da; çaydanlığı sahiplenmişti, ama "Eyvah, dediler. Az önce doluydu bu çaydanlık!.. Yani, ha kabındaki su, ha bedenindeki insan; aynı şey!