Bazı çığlıklara ve yürekten fışkıran isyanlara karşı hissiz kalabilmemiz için "taş kalpli" olmamız gerekir... Aşktan, sevgiden, insanlıktan nasibini alamamış, bu toplumda kalbinin en derinliklerinde yumruk gibi kötülük yumağı bulunan insanlar, "duygusuz" sınıfın müdavimleridir... Doğrunun yanında olamadıktan sonra, sele kapılıp çırpınmadıktan sonra, yaşamın ne değeri var ? Bir el uzatmayı, bir gülümsemeyi esirgediklerimizin, gözleriyle anlatmak istedikleri sözcükleri "anlamamak" için, neden başımızı başka taraflara çeviririz? *** Türkiye'deki gerçekler malûm... Kuvvetli olan, zayıfın canına okur... Lüks otellerin şadırvan bölümlerinde sofra kurup "caka satanlar" pazarlarda akşam üzeri atık sebze toplayıp, aş kaynatma; kırık sandık parçaları bulup soba yakma telaşındakilerin dertlerine, ortak olabilirler mi ? Ayrı dünyaların insanlarını, aynı çatı altında toplayan kaç lider var tarihte ? Kuştüyü yastıklara baş koyanlar; her gün bir anne şefkati, bir dost göğsüne muhtaç insanları anlayabilecek düşüncede olabilir mi ? Zıt kutupların kol gezdiği dünyada, girdaba düşenlerin bir daha gün yüzü görmemeleri kaç kişiyi ilgilendirir ? Bu, yaşantının bir parçası işte... Kürk kimde ise, ağam paşam da o... *** Ersun Yanal, bu memlekette, kendini çoğunluğa sevdirememiş birisidir... Futbolla ilgilenenlerin kıskançlıkla, biraz da kendi içine kapanık buldukları bu teknik adam, çağın gereçlerini bilgi gelişiminde kullanırken bile alay konusu edilmiştir... Neymiş efendim, bilgisayar verileri ile futbol nasıl öğretilirmiş... Onun dünyası, bazılarına göre "hayal" dünyasıymış... Milli Takım'ın başına getirilmesi hataymış... Aldığı para harammış... Mış mış da mış... Türkiye'de yenilik peşinde koşan birisini, yobazca düşünceler içinde harcama sebebimiz, işte bu kadar basit bu ülkede... *** Vestel Manisa'nın, F.Bahçe gibi 100 milyon dolarlık bir takımı 6 puan sollayıp, zirveye oturmasını, ülke olarak alkışlamamız gerekirken, F.Bahçe adına kıskançlık krizlerimizin tutması, normal mi? Bir Anadolu takımında devrim yapmaya çalışan genç hocanın başarısını alkışlamamız gerekirken, daha birinci gün onu Vestel'den koparıp, solladığı F.Bahçe'nin başına getirmeye çalışmamız da boşuna değil... Bu yarışta 6 puanlık farka rağmen, en kısa zamanda düşüşe geçirilen Vestel'in, basın ve futbolsever olarak altını oymamız da, boşuna değil... Milli Takım'a tek oyuncu vermemiş bir lider takımın, ha bugün, ha yarın devrileceğine dair inancımızı, ülke olarak paylaşmamız ve de yürekten alkışlamamız neden bu kadar zor? Çünkü işin ucunda "rant" ve "reyting" yatınca ve Manisa, Ege'nin kenarlarına bir yere sıkışınca, toplu hücum anlayışımızla onu yıkmanın programlarını ve hesaplarını yapmaya çalıştık... Ve sonunda da başardık... *** Ersun Yanal, kendisine "Sizin takımlarınız ilk 10 hafta sonunda inişe geçiyor, sebebi ne" diye soran gazeteci ordusuna şu cevabı verirken, ondan en ufak ders çıkaramamanın, ezikliğini yaşayamadık çoğumuz... "Sizler benim çalıştırdığım takımların düşüşe geçeceğini bekleyeceğinize, benim gencecik Nizamettin, Sezer gibi gençleri Türk futboluna kazandırdığımı inceleseniz...Geleceğe yatırımı cesaretle yaptığımı ve benim mantalitemin ne olduğunu ancak o zaman anlarsınız." Rafael'in uzun zamandır Türkiye'de olmasına rağmen keşfedilmemişliğine nokta koyan Yanal'ın futbol bilgisine ve araştırmacılığına en ufak saygı duyulmaması, medyanın en büyük spor ayıplarından birisidir aslında... F.Bahçe'nin galibiyeti ile biten, karşılaşma sonrası, ne atılan 12 kornerin, ne kaçırılan gollerin ve topu oyunda tutmadaki büyük ustalığın hiç birisi konuşulmadı... Daha bir hafta önce seyircisinin protestosunu yemiş Deivid'in kahramanlığı, teknik direktörlük kariyeri tartışılan Zico'nun, bu işleri en iyi bilen olarak gündeme oturtulması dillerde dolaştı hep... *** Ersun Yanal'ın Türk futboluna kazandırdığı Sezer'in, "Basın bizim tökezlememizi bekledi ve istedi" sözcüklerinin de altında, yalnızlığın kenara ittiği Vestel'in, şimdi nasıl bir psikolojide olduğunu anlamak için illâki, psikolog olmaya gerek yok... Zamanında, Şenol Güneş'in "Dünya 3.sü" yaptığı takımı değil, hocamızın saçı ve imajı ile vakit geçirmiş bu millet, tabii ki Ersun Yanal'ın bilgisayarı ile, penaltı atılırken ağlar gibi bakışı ile alay eder... İthal hocalara inanılmaz dolarları saçarken cömert, bizimkilere sıra geldiğinde cimri kesilen insanımızın, başarının mutlaka yabancı hoca ile yakalanacağına olan inanmışlığından, bu gidişle kurtulmasına imkân yok... Lucescu'yu, Mustafa Denizli'yi, Daum'u şampiyon apoleti ile kovan bu anlayış, tabii ki Ersun Yanal'a tahammül edemez... Başarıyı günlük dozajda kanıksamışların, ağır ağır tedaviye cevap vermeleri beklenebilir mi? Çünkü sabırsızlığı marifet sayan bizler, saygıyı ve sevgiyi de bir çırpıda bozuk para gibi harcamayı kolay zannederiz... İşte esas tamir edilmesi gereken mesele de, bu değil mi? Günlük "hatıra defteri" tutan birisinin, yarınlardan hep endişesi olur... Ama gelecek için cesaretle yatırım ve fikir jimnastiği yapanların kıymeti ise, bugün bilinmese de, gelecek onların düşünceleri doğrultusunda, karşımıza dikilecektir...