Evvelki akşam Ankara'da DHKP-C'li iki terörist Dikmen Polis Evine ve Emniyet Genel Müdürlüğü ek binasına saldırıda bulundu. Saldırganlar 2 saat içinde bulunup 23.45'te çembere alınarak etkisiz hale getirildi. Ölü ele geçirilen terörist geçtiğimiz mart ayında AK Parti Genel Merkezine yönelik lav saldırısı eylemini gerçekleştiren şahısmış. Faillerine bu kadar kısa sürede ulaşan ve onları profesyonelce etkisiz hale getiren polisimizle gurur duymalıyız. Ancak istihbarat yetersizliği de başarısızlıktır. İstihbarat birimleri, Ankara'nın göbeğinde eylem koyabilen bu iki teröriste engel olabilmeliydi. Önleyici istihbarat çok önem kazandı artık. DHKP-C'nin; PKK'nın yerine ikame edilmek istendiği, AK Parti ve Adalet Bakanlığı'na yapılan saldırıların bu örgüt tarafından gerçekleştirildiğinin bilindiği, örgütün özellikle Esad rejimiyle iç içe olduğu malum iken örgüt üyelerinin Ankara'nın göbeğine RPF-7'lerle gelmeleri düşündürücüdür. İstihbarat birimlerimiz kendi iç sorunlarını artık hızla çözüp bütün enerjilerini ve vakitlerini asli işlerine ayırmalıdırlar. DHKP-C devletin tüm güvenlik ve istihbarat birimlerince tekrar mercek altına alınıp örgütün her faaliyeti çok yakından izlenmelidir. Teröristlerin gece karanlığında kocaman bir metropolde kimsenin kılına zarar verilmeden bulunup etkisiz hale getirilmesi ne kadar büyük bir başarı ise onların ülkenin başkentinin göbeğine gelip eylem koymalarının engellenmemiş olması da o denli büyük bir zaaftır.
Bizim kamuoyumuz dikkatlidir, fark etmiştir. Türkiye ne zaman önemli bir reform yapmaya yeltense, ne zaman hayati sorunlarını çözme yolunda irade ve kararlılık gösterse hemen arifesinde bir olay oldu. Başbakan çözüm sürecinden ve demokratikleşmeden bahsetti, Kürt sorunu ve onu istismar eden terör sorununun çözümünden yana irade beyanı yapıldı. Hemen AK Parti Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığına saldırı düzenlendi. Habur sürecinden bu yana bu alanda yaşanan yol kazalarının hepsinde benzerlik yok mu sizce? DHKP-C'yi, derin PKK'yı, Ergenekon'u, Halkevlerini, İşçi Partisinin gençlik örgütü olan TGB'yi ve hatta CHP'nin ulusalcı kanadını bir araya getiren bir el, bir paralel yapı var âdeta sanki. 30 Eylül'de Başbakan yeni bir demokratikleşme hamlesi başlatacağını açıkladı. Ardından Dikmen saldırısı geldi. Hükümet ne zaman ki bu ülkeye ayakbağı olan sorunları çözme konusunda cesur adımlar atmaya kalktıysa bu yapılar sansasyonel bir eylem yaparak dikkatleri başka noktaya çekmeye, atılacak adımları durdurmaya kalktılar. Hatay'da, Reyhanlı'da, Taksim'de, AK Parti Genel Merkezi'nde, Adalet Bakanlığı'nda, Dikmen'de ve hatta ODTÜ'de çeşitli maskelere bürünerek ortaya çıktılar. Bunlarla yan yana yürüyenler "uyanın" artık! Sizin derdiniz başka, onlarını derdi başka. Bazı CHP ve BDP Milletvekilleri umarım kimlerle kol kola eylem yaptıklarını, kimleri polise karşı koruduklarını anlamışlardır. Ey bazı saftirik solcu kardeşlerimiz; şiddete bulaşmamak ve başvurmamak kaydıyla her türlü protesto hakkınızı kullanın. Ama sağınızda solunuzda, önünüzde, arkanızda kim var, onlar neden yüzlerini kapatıyorlar bir bakın, düşünün. Kendinizi, iradenizi kimseye kullandırmayın. Farkında olmadan DHKP-C gibi bir örgütün amacına hizmet etmeyin. Duygularınızın istismar edilmesine izin vermeyin. Ey milletvekilleri, DHKP-C ile yan yana yürümek, terörist bir örgütle aynı safta yer almak yakışıyor mu size? Meclise inancınızı kaybettiyseniz istifa edip o örgütlere katılın. Ama demokrasiye inanıyorsanız da bu illegal yapılarla aranıza mesafe koyun.
Eli kanlı diktatör Beşar Esad ve onun işbirlikçileri ülkemizde DHKP-C'yi taşeron olarak kullanıyorlar. Bunu bilmeyen yok. Herkes dikkatli olmalı. Halkevleri-TGB gibi yapılar bu örgütle maalesef ortak hareket ediyor gibi görünüyor. Bu ülkenin hiçbir ferdi hangi siyasi düşüncede olursa olsun bu tezgâha düşmemeli. Hükümet "inadına demokrasi" deyip demokratikleşme hamlelerini bilakis daha da hızlandırmalı.