AB'nin katlanılmaz ikiyüzlülüğü...

A -
A +

14 Aralık operasyonu sonrası, ABD'nin düşünce kuruluşlarından Freedom House'un Avrasya Uzmanı Nate Schenkkan, Avrupa'ya "Türkiye'nin katılım sürecini dondurmanın tam zamanıdır. Süresiz olarak Avrupa'nın dışında kalacak bir Türkiye'ye hazırlanmanın zamanı geldi" demiş. AB'nin temsilcileri de; Türk muhatapların ziyaretleri sırasında ilettikleri güçlü Avrupa taahhüdünün hayata geçirilmesini beklediklerini ifade etmiş. İçeride de aynı düşünceleri paylaşanlardan örneğin Sosyalist Enternasyonal Başkan Yrd. CHP'li Oyan da; "AB'de aldatılmışlık şoku yaşıyor. AB ile ilişkilerimiz kopma noktasında..." demiş.

AB üzerinden Batı'yla ilişkimiz sorgulanırken öte yandan Putin-Erdoğan ikilisi üzerinden de Rusya-Türkiye stratejik yakınlaşmasının yıpratılması aynı mahfillerin aynı telaşın ürünü. Geçen haftaki yazımızda "Putin'in Ankara ziyareti stratejik düzeyde bölgesel ve küresel fay hatlarını hareketlendirdi" demiştik. Öyle de oldu.

Türkiye ile Rusya'nın yeni ilişki dinamiği bir yana öncelikle şu Avrupa Birliği(AB) meselesinin tekrar hatırlanmasında ihtiyaç var. Yukarıdaki vurgulara bakıldığında bir kez daha görülüyor ki; AB-Türkiye ilişkisi gerçeklerden uzak ele alınarak, stratejik bir ayar çekme zemini olarak kullanılmaya devam ediyor. Her şeyden önce bilinmelidir ki, bugüne kadar Türkiye birçok yükümlülüğünü, AB kriterleri zemininde yerine getirmiştir. Asla tam üyeliğinin şartı olmaması gereken siyasal sorunların bile çözümü için çaba sarf etmiştir.

Örneğin Kıbrıs meselesinde AB, uluslararası hukuk ve AB  hukukunu hiçe sayarak 1959 ve 1960 Anlaşmalarını ihlal etmiştir. Yani bir yandan; adanın üç garantör ülkesi olan İngiltere, Yunanistan ve Türkiye'nin birlikte yer almadığı politik bir birliğe tek başına katılamayacağı hükmünü yok saymış ve öte yandan AB hukukuna göre; sınır sorunları olan ülkelerin bu sorunu çözmeden birliğe üye olamayacağı kararına da aykırı davranmıştır. Böylece Güney Rum Kesimini tüm adanın egemeni sayıp, Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla tam üye yapmış ve kendi hukukunu çiğnemiştir. Bu durum Kıbrıs sorununu içinden çıkılmaz kılmıştır.
Adada yeniden birleşmenin en azından Rumlar açısından hiçbir rasyonalitesi kalmamıştır. Elde ettikleri kazanımların gerisine düşecek bir zemine evet demelerinin akılcı hiçbir nedeni yoktur. Buna rağmen Annan Planı oylanmış, KKTC halkına evet demeleri karşılığında AB'nin ambargolarının kalkacağı sözü verilmiş ama bu söz unutulmuştur.

Bunun dışında üyeliğe ilişkin Müzakere Çerçeve Belgesinde (MÇB) yer alan Türkiye'ye yönelik "sindirme kapasitesi" "serbest dolaşım hakkına yönelik sınırlılık getirilmesi" "müzakere sürecinin sonucu önceden garanti edilmeyen açık uçlu bir süreç olduğu" ve "hazırlanan çerçeve belgesinin Türkiye'nin özel şartlarına göre düzenlendiği" ifadeleri  gibi daha birçok tam üyeliği 'Kaf Dağı'nın arkasına öteleyen maddeler düşünüldüğünde hiç kimsenin AB üzerinden Türkiye'yi sıkıştırmaya, suçlamaya, şantaj yapmaya hakkı yoktur. Asıl aldatan AB'dir. Yıllardır asıl aldatılmışlık şokunu yaşayan tam üyeliği samimi olarak isteyen bu ülkenin geniş halk kitleleridir. Ve yine asıl süreci hiçbir zaman tam üyeliğe göre planlamayan ve bunu da garantilemeyen AB'dir.

AB bugüne kadar bu sürecin tek yanlı işlemesini ve 1995 Gümrük Birliği'ne üyelikle yetinilmesini ve bu durumun statükoya dönüştürerek sürdürülmesini, bu arada Türkiye'nin stratejik büyük hamleler yapmamasını, MÇB'de yazıldığı gibi, "birliğe üye olamasa da AB'nin tüm  yapılarına demirlemesini" istemektedir.

Gerçekten samimi olarak AB'ye Türkiye'nin üye olmasını isteyenlere düşen görev bu gerçekleri görerek, Türkiye'yi değil AB'yi köşeye sıkıştırmaları, çifte standardının açık hukuk ihlali olduğunu ve bu demokrasi ayıbının da onlara ait olduğunu, Türkiye'yi eski Doğu Avrupa ülkelerinin gerisindeymiş gibi göstermelerinin gerçek dışılığını her daim en yüksek sesle ifade etmeleri gerekiyor. Bunu yapmayıp Türkiye'yi AB üzerinden horlamaya çalışanların ne samimiyeti ne de gerçek niyeti Türkiye'nin AB üyeliğinin yolunu açamaz. Asıl olan AB'nin ikiyüzlülüğünü ortaya koymaktır.

Gerçek aydın halkına doğruları söyleyendir. Başkalarının mikrofonu olmadan ülkesinin ve milletinin çıkarlarının sesi olmaktır. AB meselesinin tüm arızalarını gidermek için çaba sarf etmektir. Gerçek aydın; bu gerçekleri göz ardı etmeyerek, AB'nin Türkiye'ye kendi çıkarları adına ve stratejik hesaplarına bağlı olarak siyasi yön verme çabalarına seyirci kalmamaktır.
Türkiye AB dışında hiçbir ittifaka katılmayacağına dair bir yere imza mı atmıştır ki, Asya'ya, Avrasya'ya yönelik her yeni bir stratejik hamlesinde; "AB, Batı ne der, eksen kayar, demokrasiden uzaklaşılır"  gibi şantaj içerikli yaklaşımlar sergilenir.

Batı stratejik hesapları, çıkarları için her türlü ittifaka yakın dururken bizim köreltilmemizi hiç kimse beklemesin. Buna ne medeniyetimizin tarihi kökleri, ne de coğrafi zenginliğimiz fırsat tanır. Aksine her ikisi de hem Avrupa'ya hem de Asya'ya uzanan birikimiyle stratejik çeşitliliği öngörüyor. Yani stratejik çeşitlilik; hem Avrupa hem de Asya'da var olmaktır.

Türkiye'den yana olmak; "ya o ya bu" ikilemine ülkeyi kilitlemek değil, "hem o hem bu" diyebilmek ve bunun gereğini yerine getirmektir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.