Geçmişin tekrarlarıyla gelecek inşa edilemez…

A -
A +

Soğuk Savaş dönemi olarak tanımlanan iki kutuplu siyasal sistem çözüldükten sonra, uluslararası siyasi ortam içine düştüğü türbülanstan bir türlü sıyrılamıyor. Başta Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) olmak üzere ekonomik, askerî, kültürel alanda varlığını sürdürmek isteyen eskinin birçok uluslararası kurumu, yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Savaşlar azaltılamıyor, dünyanın birçok yerinde barış umudu köreliyor, yeni çıkar hesapları adalet arayışını zedeliyor gelecek mazlumların hayal dünyalarına hapsoluyor.
Çıkarların boyunduruğunda güce dayalı hesaplar, her geçen gün insanlığın ortak yaşam alanlarını daraltıyor, nefes borularını tıkıyor. Uluslararası sistemde hukuka dayalı adalet sağlayıcı bir iradenin eksikliği, zalimlerin sınır tanımayan azgınlığını cesaretlendiriyor. İnsanlığın daha iyi bir yaşama duyulan özlemle beslediği geleceğe dair hayalleri, umutları zayıflıyor. Sürekli geçmişin tekrarları yaşanıyor ve gelecek sıradanlaşıyor. Böylece geçmişin tekrarlarıyla geleceğin inşa edilemeyeceği anlaşılıyor.
Yeniden ötekileştirmenin, ayrımcılığın, ırkçılığın dışavurumuna tanık olunuyor. Geçmiş yeniden sahne alıyor. Demokrasinin, hukuk düzeninin en sorunsuz işlediğine inanılan ABD'de yeniden siyah-beyaz ayrımcılığının dramatik kaygıları beliriyor. İsrail'de Yahudi olmayanları ikinci sınıf yurttaşlığa layık gören yasalar onaylanıyor. Terör, devletler arası güç mücadelesinin silahlı diplomatik yolu olarak kullanılmaya devam ediyor. Irak'ta, Suriye'de IŞİD tarzı terör örgütleri, yeni dönemin kaotik ortamına daha büyük katkılar sunmak üzere ihaleler alıyor, başkaları için kestanelerin ateşten alınmasının maşalığını üstleniyor. İnsanca yaşamak için adalet arayan halkların mücadeleleri, türlü oyunlarla farklı kulvarlara çekiliyor, yeniden zorbaların, darbecilerin, diktatörlerin düzeninin kalıcı olmasına çalışılıyor.
Çıkarlar adına ülkelerin iç barışlarına göz koyuluyor. Kendi topraklarındaki bir sorunu üzerini öreterek küçültmek isteyenler, başka topraklarda yaşanan benzer sorunu sürekli gündemde tutarak büyütmeye çalışıyor. 50 eyaletli, dünyanın birçok yerinden farklı milletlerden yeni kıtaya göç edenlerin ülkesinden ortak bir kimlik yani "Amerikan" kimliği üretilip titizlikle korunurken, farklı coğrafyalarda hemhal olmaya, bir olmaya, millet olmaya dayalı kimlik bunalımları özenle tırmandırılıyor. Birlikte yaşama iradeleri zayıflatılıyor. Yerli olmayanların çıkarları yörüngesinde mekanlar üzerinden ve insanların yaşamları üzerinden adına yeni devletler denilen yeni kâr adacıkları üretilmeye çalışılıyor. Böl ve yönet hevesinden yüzyıllar geçse de ne bıkılıyor ne de başka bir yönteme ihtiyaç duyuluyor. Ve yine geçmiş yeniden sahne alıyor. Topraklar, zihinler, yaşamlar, tarihsel bağlar, inançlar, kültürler, kimlikler, aileler, kurumlar, geçmiş, bugün, gelecek, duygular, düşünceler, algılar bölünüyor ve yönetiliyor. Muktedirin kibri sonunu hazırlama pahasına köreltilemiyor, mazlumlar dayanışması başlamadan dağıtılmaya çalışılıyor.
Doğrunun haklı olduğu değil, güçlünün haklı olduğu bir düzene seyirci kalınıyor, hepimizden güçlünün işine gelenin doğru olduğuna inanmamız isteniyor. Halklar özgüveni zedelenerek, günü yaşayıp geleceği düşünmeyen, kolayca yenik düşen, dirençleri kırılan topluluklara dönüştürülüyor.
Savaşların da doğası değişiyor, cepheden değil, perde arkasından yönetiliyor. Suflörler etkinlik kazanıyor, senaryo yazarları oyuncuların rollerini ve ömürlerini belirliyor. Uluslararası sistem maskeli baloya dönüşüyor. Algılarla oynanıyor. Çıkarlarını dayatmak isteyenler, neyin doğru olduğu değil, halkın neye inandırıldığı önemlidir anlayışıyla her durumda her ortamdan çıkar devşirmenin hesaplarını yapıyor. Çoğu zaman algılar gerçeklerin önüne geçiyor. Kavramlar üzerinden zihinler bulandırılıyor, zihni bağımlılıklar üretiliyor.
Doğruları yanlış kişilere söyleterek, doğruların zarar görmesine çalışılıyor. Değerler tüketiliyor, vicdanlar köreltiliyor. Kalp gözleri kapatılıyor, yürekler çoraklaştırılıyor.
Geleceğinden tedirgin olunan ülkelerin tarihiyle bağı kopartılmaya çalışılıyor, özgüvenleri zayıflatılıyor, gelecek hedefleri etkisizleştiriliyor, stratejik aklı köreltiliyor.
Tarihsel hesaplaşmalar eksilmiyor, iştahlar köreltilemiyor, egemenlik heveslileri her yolu deniyor. Orta Doğu gibi kadim medeniyetlerin bereketli topraklarının kan ve gözyaşıyla sulanmasına seyirci kalınıyor. Aynı inancın, aynı kültürün evlatları birbirine düşman kılınıyor, küresel güç hesaplarının oyuncağına dönüşüyor.
Ve tüm bu yaşananlar, gerçek aydın olabilmenin sınavını içeriyor. Ülkesine, milletine, taşına toprağına, kurduna kuşuna sımsıkı bağlanmanın sınavını içeriyor. Her gerçek aydın için; değerlerine, bu toprakların alın terine, bereketine, inançlarına, geçmişine geleceğine sahip çıkmanın zorunluluğunu içeriyor. Umutlu olmayı, öncü olmayı, özgüveni yitirmemeyi içeriyor. Halkını hor görmemesini, onun bilgeliğine ve tercihlerine saygı duyabilmeyi, millet iradesinin her şeyin üstünde olduğunu ve onu korumanın öncelikle aydın sorumluluğu olduğunu unutmamayı içeriyor. Halkın iradesine ipotek koyanların, başkalarının uzantıları, mikrofonu olanların oyunlarının bozulmasının, IMF gibi ahtapot kollarının vesayetinden sıyrılmış olmanın kıymetini bilmeyi içeriyor.
Ve gerçek aydın olmanın sorumluluğu, geleceğin güçlü Türkiye hedefine sımsıkı sarılmayı içeriyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.