Fırtınalı günlerde koca ağaçların köklerinin topraktan ayrılıp devrildiklerini gördük. Yıllarca emek verilip yetiştirilen bir ağaç sert bir rüzgâr yüzünden ölüp gidebiliyor. Bu ağacı tekrar dikmek çok zor. Çünkü "hayat suyu"nu taşıyan kılcal kökler çok kısa zamanda tahrip olduğu için ağaç bir müddet hayatiyetini devam ettirir görünüp kuruyup gidiyor. Hüzünlü bir son... Artık yeniden bir fidan alıp senelerce sabırla bakacaksınız o ağacın yerine yenisini yetiştirmek için. Fırtınanın sert eseceğini önceden, kestirirseniz, ağacı çok yönlü bağlayabilir ve onu devrilmekten koruyabilirsiniz. Ancak, bağlamak için kullanacağınız sistem ağacın estetiğini bozabilir. Ya buna katlanacaksınız, estetikten fedakârlık edemiyorsanız, rüzgârın geldiği yöne "rüzgâr kıran" inşa edeceksiniz. Yani ağacınızı seviyorsanız onu korumak için birtakım tebdirlere kafa yoracaksınız. Daha kötüsü rüzgâr, ağacın köklerini yerinden oynatmıştır. Farkına varmazsanız ağacınız yaşıyor, fırtınadan etkilenmedi sanırsınız. Ama bir gün ansızın ağacın kurumaya başladığını farkedersiniz. Kurtarmak için çırpınırsınız. Boşuna gayrettir. İşe, yaramaz. Ağacı besleyen köklerin toprakla irtibatı kesilmiştir. Henüz kurumuş değil... Bizim ağaç da aynı macerayı yaşıyor. Henüz kurumuş değil gibi. Ancak birtakım belirtiler var ki, insanın ümidini kaybetmesine ramak kalıyor. Bizim gençliğimizde bir ya da iki gazete vardı dedikodu, cinayet ve "uygunsuz" resimler yayınlama cesaretini gösteren, şimdi o günün "uygunsuz" kriterini bir ölçü aletine uygularsanız ve birçok gazeteyi ölçerseniz alet patlar herhalde. Ahlâk ve estetik ölçüleri bize tamamen zıt olan Batı'dan esen fırtınalar, "millet ağacı"mızı, köklerinden zorlamaya devam ediyor. Bir eve tıkılan güya gençler, hayâ ve edep sınırlarını zorlayan tarzda teşhir edilebiliyor. Birtakım gençler aşırı stres yüklü tarzda şöhret olmak için kapıştırılıyorlar. Geçmişte yaptıklarını itiraf etmekten çekinmeyen bir tövbekâr(!) favori gösterilebiliyor. Hangi kriterlere göre seçildikleri belli olmayan jüri, sırf ortalığı kızıştırıp reyting almak için o çocuğu kullanıyorlar!.. "Sulu"dan öte "iğrenç" Dizilerin çoğunun senaryosu, yarışma programlarının hemen hepsinin dizaynı Batı'daki örneklerinin kötü bir kopyası. Sunucuların bazıları "sulu"dan öte, "iğrenç" denilebilecek tarzda konuşabiliyorlar. RTÜK'ten kınama alıyorlar ve sanki çok üzülüyorlar. Yolsuzluklar, yargı mensuplarının bile suçlandığı rüşvet skandalları, insanın duymaya bile tahammül edemeyeceği seviyesizlikte telefon kayıtları... Ne dersiniz bizim "ağaç" bu fırtınaya ne kadar daha dayanır? Ya da "ağaç" kurumaya başladı da haberimiz mi yok? Kim dedi size bu "bahardan kalma" güzel pazar gününde evde oturup gazete okuyun diye. İşte böyle sizin de canınız sıkılır.