Yıllardır yönetim konusuyla haşir neşiriz ya, bulunduğumuz ortamlarda konu oraya doğru kayıyor. Geçenlerde yaşları otuz otuz beş civarında olan beş altı gençle bir araya geldik bir başsağlığı ziyaretinde. Gençler oldukça tanınmış, ihracatı olan, ev tekstili sektöründen bir şirkette çalışıyorlar. İçlerinden birisi işletme dalında yüksek lisans yapmış. Diğerleri şirkette uzun yıllardır çalışmış tecrübeli çocuklar. Son yıllarda bütün şirketlerde yaşanan hızlı büyüme, söz konusu şirkette de yaşanmış. Yönetimde birtakım sıkıntılar ortaya çıkmış. Sohbet devam ederken bendeniz; genellikle karşılaşılan ve "Aga ne derse odur, aganın lafının üstüne laf olmaz" şeklinde tezahür eden "aşiret tarzı yönetim" kültüründen dem vurunca hepsi birden "İşte bizim şirkette olan biten aynıyla budur!" diye atıldılar. Biraz daha sohbet koyulaşınca hemen bütün şirketlerde var olan "çalışanların adam yerine konulmadığı, elimi sallasam elli mühendis, yetmiş usta bulurum tarzının hüküm sürdüğü, gençlerin fikirlerinin yeterince alınmadığı ve hemen her şirkette görülen nasılsa başka iş bulamazlar anlayışıyla ucuza adam çalıştırma politikasının sürdürüldüğü bir şirket kültürünün" bu şirkette de hüküm sürdüğü dillendirildi. "Maaşlara beş yıldır zam yapılmadı abicim" dedi biri, bunun maddî yönü kadar "çalışanlara değer vermeme" anlamında manevî bir huzursuzluğa da sebep olduğunu vurguladı. Bütün bunları dinledikten sonra "Peki çocuklar bu problemleri anlatabileceğiniz birileri yok mu?" dedim. "Abi böyle birileri olsaydı bu problemler bugün gündemde olur muydu?" dediler. Dönüş yolunda şirketin binasının önünden geçtik. Gerçekten çok zarif çizgilere sahip, iç açıcı bir bina idi. "Keşke yönetim tarzı da böyle zarif olsaydı, binaya yapılan masrafın birazı da şirket kültürünü global çağın ihtiyaçlarını karşılayacak olgunluğa kavuşturmak için harcansaydı" dedim içimden...