Yıllardır politika arenasında olan bitenle herkes gibi ilgilendim. Tabii bu arada dünyanın diğer yerlerinde olup biteni de takip ettim. Sonunda vardığım nokta şu: "12 Eylül artığı" Siyasi Partiler Kanunu ve bununla beraber "demokrasi" denilen oyunu tam rayına oturtmak için gerekli diğer kanunî ve akli düzenlemeler yapılmadan Türkiye istenilen yola giremez. Daha da iddialı söyleyeyim, Partiler Kanununu ihtiyaçlara uygun bir şekilde düzenlemek "Anayasa"yı yenilemekten önce gelir. Çünkü "demokratik usullerde seçilmemiş" partilerle yapılacak yeni anayasa da özürlü olacaktır. ABD seçimlerini en ince detaylarına kadar izledik ve inceledik bu yıl. Obama gibi "renkli" bir kişinin de bunda epey etkisi oldu. Partiler önce başkan adaylarını kıran kırana bir yarışla belirlediler, sonra partilerin adayları, daha bir kıran kırana yarışla çekiştiler. Sonuçta ABD tarihinde ilk defa bir "siyah adam", "Beyaz Ev"e misafir olacak. Ancak bu arada önemli olan bu kadar kıran kırana mücadelenin sonunda, Obama ile McCain oturup sohbet ettiler, birbirlerini tebrik ve teselli ettiler. Bunun yanında Obama elinden Başkanlığı çekip aldığı Bayan Clinton'a küsmek bir tarafa, belki de onu dışişleri bakanı yapacak. Şimdi olan biteni "bizimkilerle" canlandırmaya çalışın. Ve de durup dinlenmeden bağırıp çağıran liderlere, özellikle halkın partisi olduğunu iddia eden partinin liderinin, uzlaşmaz, barışmaz, egoist, kendine yontucu davranışlarına bakın. Türkiye'nin krizinin esas sebebi bu siyasî yozlaşmadır. İş dünyasının "aklı erenleri" finans krizine kafa yordukları kadar "siyasî kriz"e kafa yormadıkça bir yere varamayız. Siyaseti parti liderlerinin "iki dudağı arasından" alıp "halkın dudaklarına" çekmedikçe olmuyor, olmaz da...