Pasaportlarımızın yenilenmesi gerekiyordu. Yetmişli yıllarda ilk pasaportu alırken yaşadıklarım aklıma gelince bayağı endişelendim. Şimdi kim bilir kaç gün sürecek, kuyruklarla dolu bir macera bizi bekliyordu. Derdimi yıllardır Holding'in pasaport ve vize işlemlerinde herkese can-ı gönülden yardımcı olan emekli komiser Durmuş Bey'e açtım. 'Ohooo! Abicim dert etme, sen sadece dörder adet 'biyometrik fotoğraf' çektir gerisi bir saatte hallolur' deyince gerçekten şaka yapıyor zannettim. Nüfuslar, fotoğraflar, pasaport harç belgeleri, hanım, ben İstanbul emniyet müdürlüğüne gittik. On dakikada elektronik ortamda parmak izlerimiz alındı. Sistem biraz yavaşladığı için pasaportların bilgisayarda hazırlanması yarım saate yakın sürdü. 'Pasaportlarınız birkaç gün içinde kargo ile evinize teslim edilecek' denildi. Gerçekten Çarşamba müracaat ettik, Cuma günü cep telefonuna 'Pasaportlarınız PTT kargoya teslim edilmiştir' diye mesaj geldi, şimdi pasaportlarımızı bekliyoruz. Bu akıl almaz güzellikteki kamu hizmeti için emeği geçen herkese gönülden teşekkür ediyorum. Durmuş Bey'e 'sizin zamanınızda nasıl oluyordu bu işler?' diye takılayım dedim. Bakın geçen yazıda yönetici ve patronlara 'Yönetim bilimi konusunda kendinizi geliştirmek için hiçbir şey yapamıyorsanız bari kalbinizin sesini dinleyin' diye ahkâm kesmiştim ya işte onun bir örneği: "Abicim benim pasaport servisinde sorumlu olduğum onbeş civarında personelim vardı. Her sabah işe gelince hep beraber oturur birer çay içerdik. Bu arada; izine ihtiyacı olan, hastası olan, cenazesi olan varsa sorar onlara yardımcı olurdum, parası olmayan varsa sorar aramızda beşer onar lira toplar o arkadaşa verirdik. Bizim bölümde işler tıkır tıkır yürürdü. Akşamdan sabaha bir evrak bırakmazdık. Amirlerim bu işi nasıl becerdiğimi sorarlardı. Ben de 'İşte öyle olup gidiyor amirim' der geçiştirirdim. Çünkü yaptığım iş bazen mevzuata uymayabiliyordu. Bu usulü nereden buldun dersen. Eskiden bizim köyde büyüklerimiz de sabah namazından sonra böyle yaparlardı. Peygamber Efendimiz de sabah namazından sonra eshabına böyle sorarmış ya işte oradan kalbime gelmiş olmalı...' Bilmem anlatabildim mi, kalbinizin sesini dinleyin derken ne demek istediğimi?..