Aşk insanı tedavi eder

Sesli Dinle
A -
A +

Gülçin ile Faruk, Vakıf Gureba Hastanesi Onkoloji Servisinde tanışmıştı.

 

Hani Sultan Abdülmecit'in annesi Bezmiâlem Valide Sultan'ın, gariplere hizmet vermesi için yaptırdığı Vatan Caddesi'ndeki 177 yıllık şifa merkezi…

 

***

 

Gülçin göğüs, Faruk kolon kanseri için oradaydı.

 

- Bugün başladım, demişti Gülçin hafif endişeli bir tebessümle.

 

- Benim on birinci günüm. Yirmi dört gün daha var, diye cevaplamıştı Faruk.

 

- Bana yirmi beş gün verdi Hoca. Demek ki sizden bir gün sonra bitecek, demişti Gülçin, yan yana düştükleri bekleme koltuğunda.
Radyoterapiden bahsediyorlardı.

 

- Aslında kokuyorum, diye böldü kısa suskunluğu Gülçin. 

 

- Yoo, ben artık tecrübeli sayılırım. Şu küçük kabinlerden birinde soyunup özel kıyafeti giyiyor, içeri geçip yatıyorsunuz. On beş dakika… Yan etkisi yok. Sadece beklemek… Hiç korkmayın.
Faruk o gün, o salonda bekleyen on–on iki kişi arasından kendi ismi anons edildiğinde Gülçin’e “radyoterapi sırası” hediye etmiş, bir bakıma dostluk trenine iki bilet almıştı.

 

Görevlilerin bulunduğu bölümün küçük penceresinden kafasını uzatıp:

 

- Önce Gülçin Hanım girebilir mi, benim zamanım var, demişti.

 

- Siz bilirsiniz, diye cevap vermişti kısa boylu, beyaz önlüklü hanım.
***

 

Aydınlık bir yüzle içeriden çıkan Gülçin, giyinme odası yerine Faruk’un yanına gelmişti:

 

- Dediğiniz gibi, çok kolaymış.

 

Görevli kadın “Faruk Yılmaaaazzz!” diye bağırınca ikisi iki ayrı kabine gitmişti; biri giyinmeye, biri soyunmaya.

 

***

 

Üç ay olmuştu radyoterapi tedavisi biteli.

 

Kontrol randevuları gelmişti.

 

İkisinin de bir elinde dosyaları, bir elleri birbirine kenetli, doktorun odasına girdiler.

 

Doktor iki hastasına şaşkın gözlerle baktı ama aşka karşı durmadı, tebessümle:

 

- Oooo, neler oluyor, dedi.
Gülçin mesleğini konuşturdu (edebiyat öğretmeniydi):

 

- Adam boşuna dememiş Hoca'm, “Sıkıntılar insanı öldürmezse kuvvetlendirir” diye. Birbirimizden güç alarak ayakta duruyoruz.

 

Faruk da mesleğinin ihtiyatını gösterdi (imamdı):

 

- Sizin de katkılarınızla Hoca'm. Tedavilerinizle yani.
Hoca önce Gülçin’in o sabah yaptırdığı tahlillere baktı.

 

- İyi… Güzel… Bu da güzel... gibi şeyler söyledi.
Sonra Faruk’un dosyasını aldı. Dosyanın içindeki üs üste yığılı kâğıtları kurcalarken Gülçin konuştu:

 

- Hoca'm, biz evlenmeyi düşünüyoruz. Tıbben bir sıkıntı olur mu?
Hoca burnun ucundan tahlil sonuçlarına baktığı ince çerçeveli gözlüğünü çıkarıp dosyanın üzerine attı. Bir süre konuşmadı. Kanserden daha zor bir dertle mücadele ediyormuş gibi, düşünceli suratını avuçlarıyla sıvazladıktan sonra kıza döndü:

 

- Ben aslında pek tavsiye etmem. Hem kendinizin hem çevrenizdekilerin hayatını zorlaştırırsınız. Böyle yaşayın gitsin işte.
İki genç de “Bu işin sonu yok” mesajını almıştı.

 

Bu kez Faruk konuştu:
- Hoca'm biz ilişkimizi resmîleştireceğiz. Her türlü sıkıntıyı göze alarak…

 

- O zaman bana niye soruyorsunuz, dedi doktor, dosyaları hafifçe onlara doğru iterek.

 

Dosyalarını alıp sessizce çıktılar odadan…

 

***

 

Geçen hafta sonu, tanıştıkları sabahın tam altıncı ayına denk gelen 6 Kasım 2022 Pazar günü düğünleri vardı.

 

İstanbul Fatih’te, Fevzipaşa Caddesi'ndeki bir düğün salonunda evlendiler. 

 

Nikâh şahitleri Onkoloji Servisinin biri erkek (Caner) biri kız (Emine) iki çalışanıydı.

 

Gelin de damat da gayet neşeli, gayet sağlıklı ve gayet mutluydu.
Bir ara gelin hanım –nedimesiyle- lavaboya gidip döndü. 

 

Salona girer girmez de Emine’nin neredeyse burnuna dayadığı cep telefonundaki mesajı okudu:

 

“Onkoloji doktoru değerli (……) Hoca'mız koronadan vefat etmiştir.”
Hastane Whatsapp Grubu'na yazdıkları isim, gelin ile damadın doktoruydu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.