Acıyarak baktı genç kadına!.. -35-

A -
A +

Lavabonun kenarındaki sırları dökülmüş, bir ucu çatlak aynaya çevirince gözlerini, gördüğü manzaradan korktu zavallı Safiyecik!.. Tanınmayacak hale gelmişti yüzü. Yediği tokatların yanı sıra onlarca da tekme gelmişti yüzüne. Burun kemiğindeki şiddetli acı en beteriydi. Derin bir soluk alarak odaya döndü. Oturma odasındaki divana kıvrıldı. Vücudu iflas etmişti sanki. Bütün hücreleri sızlıyordu. Çok fazla dayanamadı bu acıya. Adeta kendinden geçti... *** Hülya hanım sokak kapısının pervazına tutundu ve bir eliyle ağzını kapatarak bir çığlık attı: - Aman Yarabbi! Ne oldu sana? Ne oldu Safiye? - Yok bir şey Hülya abla... - Nasıl yok Safiye, bu halin ne, yoksa kocan mı dövdü? Genç kadın cevap vermeden önüne baktı. Bu sessizlik Hülya hanımın tahminini doğruluyordu. - Olmaz böyle şey, bu canavarlık, bu insafsızlık... Nasıl yapar bir insan bunu başka bir insana? Safiye'yi şefkatle omuzundan tutarak salona soktu. Koltuklardan birine oturttu. Hakan'ı da yatırdı. Küçük bebek, hiçbir şeyden habersiz mışıl mışıl uyuyordu. Safiye'nin karşısına geçip oturdu: - Anlat bana. Ne oldu bitti, eksiksizce anlat. Bütün buna sebep neydi? Safiye hafif bir hıçkırıkla sarsıldı. Gözyaşları arasında olanı biteni anlattı. Sonra ekledi: - Benim bir şeyden haberim yoktu Hülya abla.. Yemin ederim, ben nereden bileyim ne yapar ne eder... Kimseye şikayet etmedim, etmem de zaten. Ama dinlemedi bile beni. Cahit ağabey gidip konuşmuş herhalde. Acısını benden çıkarttı. Dün sana da yalan söyledim abla. İhtiyacımız var diye istedim parayı. Halbuki Halil istemişti. Alacaksın demişti. Bilmem ne için istedi, ne yapacak... Sırf dayak yemiyeyim diye "peki" dedim. Affet abla... Hülya hanım kaşlarını çatmış, dili tutulmuş bir şekilde dinliyordu zavallı Safiye'yi. - Böyle değildi abla memleketteyken. Sinirlenirdi ama elini kaldırmazdı hiç, ne olduysa İstanbul'a geldikten sonra oldu. Canavarlaştı sanki. Hiç huzurum kalmadı abla, gücüm de yetmiyor ki... Hülya başını iki yana salladı inanamıyormuş gibi. - Bu, aklın alacağı bir şey değil. Çağır şunu bana, çağır da konuşayım. Safiye korkuyla haykırdı: - Sakın abla, daha beter eder beni. Sağ komaz inan ki... Bırak, böyle kalsın... - İnanamıyorum, diye fısıldadı kadın. - İnansan da inanmasan da benim hayatımın gerçeği bu abla... Yapacak bir şey yok. Hülya hanım acıyarak baktı ona. Bunları yapan birinin insan olamayacağını düşünüyordu... *** Halil cebindeki parayı çıkartıp Tamer'in önüne koydu: - İstediğin kadarını değil ama bir kısmını getirdim. Kalanını da en kısa zamanda getireceğim. Tamer alaycı bir gülümseme ile parayı ağır ağır saydı. Sonra dudak bükerek cebine yerleştirdi: - Biliyorsun, tamamını almadan hiçbir şey yapamam. Pasaportun, vizen hazır ama parayı almadan vermem. Ne zaman tamamını toplayabilirsin? Halil sıkıntıyla soludu: - En kısa zamanda. İnan ki en kısa zamanda, hemen temin edeceğim. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.