Acıyarak baktı genç kadına...

A -
A +

Kadriye bütün gün Harun'un okulu için koşturmuştu. Yıldız'ın yardımıyla akşama doğru işini halledebilmiş, küçük oğlunu yirmi dakika uzaklıktaki okula kayıt yaptırabilmişti. Harun çok memnundu hayatından. Büyük bir hevesle hazırlanıyordu yeni okuluna gitmek için. Aynı okula Azize de kayıt olmuştu. Daha ana sınıfındaydı Azize. Okul müdürü ısrar etmişti küçük kız için. Onun kaydı kolay olmuştu. Elinde kalan parayla yiyecek bir şeyler de almıştı genç kadın. İstanbul'un kendine has hayat tarzı ürkütmüştü Kadriye'yi. Esnafla konuşurken korkuyor, çekiniyor, sokakta yürürken bile adımlarını tedirgin bir şekilde atıyordu. İşlerini bitirdikten sonra Yıldız da onlarla birlikte gelmişti. Kadriye'nin evini görmüş, eksikleri belirlemesinde yardımcı olmuştu. Daha alınacak çok şey vardı. Kadriye umutsuzluk içinde adeta inledi: - Nasıl yapacağız bilmiyorum Yıldız abla. İnşallah Sermet bir iş bulur. Yoksa yetmez elimizdeki para. Daha Sabri Ağabeye dünya kadar borcumuz var. Yıldız acıyarak baktı genç kadına: - Dert etme sen bunları. Onlar aralarında anlaşırlar, ödenir gider. Bak sana moral olur belki, biz geldiğimiz zaman bazı akşamlar yiyecek ekmek bulamadık. Ama el birliğiyle olup gitti işte. Çoluk çocuk durumumuzun farkına varıp ona göre davrandık. Kazandığımız parayı har vurup harman savurmadık. İki kazandıysak birini bir kenara koyduk. Kalan birle yaşamaya çalıştık. Başka türlü olmaz kızım. Kadriye içini çekti: - Sermet'e bir güvenebilsem abla... Kocamı tanıyorum. İleriyi pek düşünen bir insan değildir. Yıldız başını salladı: - Ben de öyle tahmin ettim ama öğrenir burada... Yoksa yaşayamazsınız. Yarın sen ayarla her şeyi, çocukları okula gönderdikten sonra Alper'i alırız yanımıza. Götürürüm seni Dinçer Beylere. Çok iyi insanlardır. Bir konuşun. Her sabah gidip işlerini yapacaksın. Ev temizliği, çamaşır filan... Bizler okumadık kızım, elimizden bundan başka iş gelmiyor. Ama bu memlekette öyle boş boş oturulmaz. Çalışacaksın... Haydi ben kalkayım artık. Sabah gelirim yine buraya. Sen bilemezsin şimdi bana gelmeyi. Alper'i de alır gideriz. İşe gittiğin zamanlarda Alper'i de okuldaki yuvaya bırakırsın. Kadriye minnetle sarıldı Yıldız'a. Kapıya kadar uğurladı onu. Sonra mutfak niyetine kullandığı küçük, karanlık ve rutubet kokan bölüme girdi. Mercimek almış, gelirken memleketinden tarhana, buğday, un getirmişti. Onlardan bir çorba yaptı. Bir de bulgur pilavı pişirdi. Çocuklar oturma odasında bağrışıyorlardı. Okul idaresi kitaplar vermiş, okulun yardım derneği de okul malzemeleri hediye etmişti iki çocuğa. Onların başına toplanmışlar, paylaşmaya çalışıyorlardı. Yıldız becerikli bir kadındı. Kayıt yaptırırken müdürle konuşmuş, ailenin durumunu anlatmıştı. Odanın mat ışığının altında toplanmışlardı hepsi. Harun annesine baktı. Onun ne kadar solgun göründüğünü fark edebiliyordu: - Anne, acıktım ben, babam gelmeyecek mi? - Şimdi gelir olur, gelir gelmez yeriz. Çocuklar yeniden bağrışmaya başladılar. Kadriye içini bir mengene gibi sıkıştıran tedirginlikten kurtulamıyordu. Vakit geç olmuştu. Çocukların karnını doyurmaya karar verdi. Yerinden besmeleyle kalktı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.