Adını Yasemin koymuşlardı... -2-

A -
A +

Genç kız onunla bir iş sahibi olmadan evlenmesine ailesinin asla izin vermeyeceğini söylüyordu. Haklıydı da. Bu yüzden eski baba dostu hükümet konağındaki işi bulduğu zaman sanki dünyalara sahip olmuş gibi sevinmişti Şeref. Hemen işe başlar başlamaz ailesine açılmış ve Sena'yı istemelerini söylemişti. Saffet Bey ve Hidayet Hanım çok sevinçliydiler. Hazırlıklar yapılmış ve isteme işi bittikten sonraki iki ay içinde iki genç evlenmişlerdi. Anne ve babasının yanında oturuyordu genç çift. Kazandığı para ile hem anne ve babasına, hem de karısına bakıyordu Şeref. İlk zamanlar her şey güzeldi. Geçinip gidiyorlardı. Ama hayat her zaman olduğu gibi acılarıyla, hüzünleriyle bekliyordu onları... *** Evlendikten bir buçuk sene sonra bir kızı olmuştu genç çiftin. Adını Yasemin koymuşlardı. Tıpkı annesi gibi ela gözlü, açık kumral saçlı sağ yanağı gamzeli bir kızdı Yasemin. Evin içine bahar gelmiş gibiydi artık. Babaanne Hidayet Hanım ve dede Saffet Beyin keyiflerine diyecek yoktu. Sena ise bu iki odalı evin içinde sabahtan akşama kadar iş yapmak, yemek yapmak dışında hiçbir hayatı olmamasından zaman zaman şikayetçi olmaya başlamıştı. Yasemin bir yaşına bastığı sene Saffet Bey vefat etti aniden. Kalp krizinden hayatını kaybetmişti. Sabah hiçbir şikayeti olmadan biraz kahveye gitmek için evden çıkmış, bir saat sonra ölüm haberi gelmişti evine. Bu ani ölüm düzenli giden birçok şeyin ters yüz olmasının başlangıcıydı aslında. Şeref yıkılmıştı babasının ölümüyle. Günlerce uyumamış, gizli gizli ağlamıştı. Hidayet Hanım ise hayat arkadaşını kaybetmenin acısıyla yataklara düşmüştü. Sena ise kayınvalidesinin bu haline sinirleniyor, ona bakmak zorunda kaldığı için şikayetçi oluyordu. Hatta bir gece kocasıyla tartışmıştı bu yüzden. Herkes yatağına çekilip Şeref'le baş başa kalınca kusmuştu adeta içindeki öfkeyi: - Çekemeyeceğim artık Şeref! Bütün gün ağlayan bir kadın var evde. Benim gençliğim burada insan avutmakla heder oluyor. Ne yapacaksan yap! Şeref telaşla susturmaya çalışmıştı karısını: - Sena, güzelim, annem duyacak, ne olur bağırma!.. Genç kadın hırçın bir şekilde feryat etti: - Duysun... Umurumdaydı sanki. İstemiyorum ben her gün ağlayan bir kadın. Ruhum karardı. Genç adam şaşkınlık ve çaresizlik içinde çırpınıyordu adeta. Başını salladı karısının ellerine uzanırken: - Tamam canım, tamam karıcığım. Sen merak etme ben konuşurum onunla. Sen üzme kendini... O gece sabaha kadar uyumamıştı genç adam. Yaşlı bir kadına acısını yaşamamasını söylemek kadar saçma bir şey olamazdı. Sena gittikçe hırçınlaşıyordu artık. Son derece asabi bir halde, suratı beş karış asık bir şekilde dolaşıyordu evde. Görgülü ve hassas bir kadın olan Hidayet Hanım evin içindeki bu gerginliğe kendisinin sebep olduğunu anlamıştı. Bir gece yine Sena'nın hiç yoktan bir huzursuzluk oluşturarak erkenden yatmasının ardından korka korka sormuştu oğluna: - Gelin kızımın canını sıkan şey ben miyim oğlum? > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.