Vakit gece yarısına yaklaşıyordu. Leyla uyumuştu. Kendine geldikten sonra iki saate yakın hiç susmadan ağlamış, sonunda geçirdiği badirenin de etkisiyle yorgun düşerek pes etmişti. Fazıl Sabri Bey ise çökmüştü sanki. Kendileriyle birlikte oturan Pakize'ye döndü: - Bu bebek onun her şeyi olacaktı. Biliyorum, artık buradaki hayat ona fazla bir şey vermemeye başladı. Sıkılıyor. Gelecek için bütün planlarını bu bebek üzerine yaptı. Ama olmadı işte Pakize... Ben karımı bundan sonra nasıl toparlarım? Nasıl eski haline getiririm. Baksana duruma, belki bir daha çocuğu olamayacak. Ben doğum uzmanı değilim ama doktorum. Ne olup bittiğini anlayabiliyorum. Pakize söyleyecek söz bulamıyordu. İçini çekmekle yetindi. Sonra yerinden kalktı: - Size bir ıhlamur kaynatayım doktor. Biraz uzanın sonra. Ben beklerim Leyla Hanımı. Fazıl Sabri başını iki yana salladı: - Uyumak mümkün mü Pakize? Mümkün mü? Tam bu sırada kapıda bir tıkırtı duyuldu. Her ikisi de hayretle baktılar kapıya. Sanki birisi tırmalıyor gibiydi. Doktor yerinden kalkıp usulca yaklaştı kapıya. Birkaç saniye dinledi. Yanılmamışlardı. Kapıda birisi inliyordu. Hemen açtılar ki Gülbahar, bitkin bir şekilde yığılmıştı. Zorlukla gözlerini açtı: - Ebe abla, doğum başladı... Bir anda hareketlendiler. Sağlık ocağıyla doktorun evi bitişikti. Pakize hemen sağlık ocağının ışıklarını yaktı. Fazıl Sabri ise genç kadını kucakladığı gibi muayene odasına götürdü. Üç saat önce yaşanan her şey baştan yaşanıyordu artık. Uzun sürmedi. Bir saat içinde nur topu gibi bir bebek doğmuş, dünyaya gelişini çığlıklarıyla ilan ediyordu. Fazıl Sabri gülümsedi Gülbahar'a: - Gözün aydın Gülbahar, oğlun oldu... Sağlıklı, topaç gibi bir oğlun var... Pakize de gülümsüyor bebeği kundağına sarıyordu. Az sonra kucağında getirdi: - Bak bakalım annesi, oğlunu beğenecek misin? Gülbahar ağlamaklı bir sesle haykırdı: - Onu götürün, kurtarın, yalvarırım doktor, yalvarırım ebe abla, oğlumu kaçırın, onu öldürecekler, ya katil, ya da kurban edecekler. Ben vazgeçtim ondan, yeter ki kurtulsun, götürün onu... Göstermeyin bana, götürün... Hayretler içinde birbirlerine baktılar doktorla Pakize. Fazıl Sabri Bey kaşlarını çattı: - Kızım, bu senin oğlun... Evladın... Canın... Gülbahar haykırdı: - İşte onun için götürün, onun için uzaklaştırın, canımı kurtarın ne olur, canımı kurtarın... DEVAMI YARIN