Bahçe kapısından giren araba taş yolda ağır ağır ilerleyip köşkün önünde durduğu zaman saat sabahın beşi olmuştu. Sena'nın gözleri uykusuzluktan küçülmüş, yüzü sararmıştı. Burhan yan gözle baktı genç kadına: - Hemen yat. Uykunu iyice al. Sonra ne yapacağımızı düşünürüz. Evde iki hizmetçiden başka kimse yok. Annem ablamda. Bir haftadır orada kalıyor. Uyandığın zaman çarşıya çıkarız. İhtiyaçların varsa onları tamamlarız. Ama şimdi dediğim gibi rahat bir uyku çek. Çok bitkin görünüyorsun. Sena minnetle baktı adama. Gerçekten de kolunu kıpırdatacak hali kalmamıştı. On sekiz saatlik yorucu bir yolculuğun yanı sıra gönül yorgunluğu da bitkin hale sokmuştu genç kadını. Hizmetçilerden biri uyanmıştı. Balık etinde kırk yaşlarında yuvarlak yüzlü bir kadındı. Burhan seslendi: - Halime Hanım, misafir odasını hazırlayın. Konuğumuz var. Hanımefendinin bir isteği varsa hemen yerine getirin. Ben yatıyorum. Sena gülümsedi: - Çok teşekkür ederim Burhan. Sağ ol! Halime Hanım ikinci kattaki, koridorun sonunda bulunan odanın kapısını açtı. Geniş, bahçeye bakan bir odaydı. Bir yatak, bir gardırop, iki koltuk ve komodinden oluşan mobilyasının usta bir marangozun elinden çıktığı ilk bakışta belli oluyordu. Yerler yumuşacık, bej rengi halı ile kaplıydı. Odanın sağ tarafındaki kapı misafir banyosuna açılıyordu. Halime Hanım odadan çıktıktan sonra genç kadın kendisini yatağın üzerine attı. Gözlerini tavandaki üç lambalı kristal avizeye dikti: "Neresi burası? Kimim ben? Nasıl bir maceranın içine girdim Allah'ım?" diye söylendi kendi kendine. Burhan gerçekten asil ve iyi niyetli bir adamdı. Şanslı olduğunu düşünerek gözlerini kapattı. *** Şeref müdürün odasının önünde bekliyordu. Gözlerinin altı çökmüş, rengi sararmıştı. Yorgun görünüyordu. Sakalları hafifçe uzamış, bakışları dalgındı. Sekreter kız göz ucuyla onu süzüyor, haline şaşkınlıkla bakıyordu. Neden sonra oda kapısı açıldı ve müdür göründü kapıda. Şeref'i görünce gülümsedi: - Günaydın Şeref, ne bu hal? - Sizinle konuşmak istiyorum müdür bey. Özel bir konu ve acil! Müdür dudaklarını büzdü. Kısa boylu, babacan görünüşlü bir adamdı. - Gel bakalım, hayırdır, kötü bir şey yok inşallah? Cevap vermedi Şeref. Odaya girip arkasından kapıyı kapattı: - Ben bu şehirden gitmek istiyorum müdür bey. Başka bir yere tayin imkânım varsa lütfen, yoksa istifamı kabul etmenizi rica edeceğim. Müdür şaşkınlıkla baktı odacısının yüzüne. - Dur bakalım, hayırdır, neler oluyor, nereye gideceksin? - Öyle gerekiyor efendim. - Otur hele... Otur şuraya bakayım. Allah Allah... Anlat başından şu işi. Tövbe tövbe, durup dururken nereden çıktı bu? DEVAMI YARIN