"Birisiyle kaçmış olmasın sakın?"

A -
A +

Hasan kahveden içeri girer girmez birkaç kişi ayağa kalktı. Komşu köyleri dolaşmaya başlamıştı iki gündür. Aramadığı yer kalmamıştı. Zaman ilerleyip bir sonuç alamadığını gördükçe daha da hırslanıyordu. Eğer eline geçirebilse oracıkta perişan edecekti Aliye'yi. Kahvenin ortasına kadar yürüdü. Ayağa kalkanlardan biri yanına yaklaştı: - Hasan kardeş, hoş geldin, duyduk meseleyi, geçmiş olsun, bir haber yok değil mi? Başını iki yana salladı Hasan: - Yok Mustafa abi. Sır oldu, yok oldu... Mustafa dudaklarının kenarından sarkan bıyıklarıyla oynadı gözlerini kısarak: - Birisiyle kaçmış olmasın Hasan? O bakımdan araştırsan... Hasan kaşlarını çattı: - Yok ağabey, daha yaşı ne başı ne, o konulardan uzaktır daha. Tam bu sırada arkasından tok bir ses duyuldu: - O konulardan uzak madem ne diye evermeye kalktınız daha on iki yaşındaki sübyanı? Duyduk ki Ali Rıza denen o izansıza verecekmişsiniz... O adamın ne olduğunu hepimiz biliriz. İki kadınla evlendi, ikisini de dayaktan aptal etti. Öyle izansız, öyle hayırsız bir adamdır o. Hasan tutulmuş kalmıştı. Verecek cevap bulamadı. Çaresizlikle baktı etrafına. Kendisini savunacak bir şeyler bulmalıydı. Kekeledi: - Ben... ben bilmiyorum ağalar... babamın işi işte... - Babana sözün geçmiyor mu senin? Ne biçim erkek evlatsın sen? Hasan sıkıntıyla soludu. Başını kaldırdı: - Ağalar bunlar bizim meselemiz... Kusura kalmayın. Siz bir bilginiz varsa eğer Aliye hakkında onu deyin bana. Gerisini biz hallederiz. Mırıltılar yükseldi kahvede oturanlardan. Hasan cevap beklemeden dışarı çıktı. Bunaltmışlardı kendisini. Daha bir öfkelenmişti kız kardeşine: "Gözüme gözükme Aliye! Sakın gözüme gözükme... Seni parçalayacağım..." Sabahtan beri, dolaşıyordu. Bir taşın üzerine oturup bir sigara yaktı. Etrafını süzdü dikkatli gözlerle. Kızmıştı kahvedeki köylülere. İnsanların yanlışları yüzlerine vurulduğu zaman şaşırırlar ve öfkelenirler. Bu doğal tepkiyi de eksiksiz vermişti Hasan. Ali Rıza iki gündür bastırıyordu. Parasını istiyordu adam haklı olarak. Paranın yarısından çoğunu dükkan için mala yatırmışlardı. Davut Ağa burnundan soluyordu. İki gündür sabahın köründe salıyordu yollara Hasan ve Hüseyin'i. Bulmadan gelmeyin diyordu. Jandarma komutanına sık sık gidip soramıyorlardı. Davut Ağa istemiyordu. Biliyordu ki sorup soruşturup bu evlendirme hikayesini öğrenecekti komutan. Belki de öğrenmişti bile. Bu nedenle onunla muhatap olmak istemiyordu. Hasan Elif'i düşündü. Yine kavuşamıyordu sevdiği kıza. Elif'in babası Halil inatçı bir adamdı... Sigarasını öfkeyle attı yere, topuğuyla ezdi. "Aklıma yapacak başka şey gelmiyor..." diye mırıldanarak köyüne doğru yürümeye başladı. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.