Bu işi uzatmak niyetinde değildi

A -
A +

Faruk ayağa kalkıp annesini usulca öptü. Düşünceli ve üzgün görünüyordu. - Ben odama çıkacağım anne. Babam gelince, yemek hazır olunca Kevser'le haber verirsin, salona gelirim. Zekiye hanım başını salladı. Oğlu salondan çıkana kadar onun arkasından dikkatle baktı. Haşmet Bayraktar babadan gelme zenginliğini kendi gayretiyle dört beş katına çıkarmıştı. Armatörlük yapıyordu. Sahip olduğu dört tane tankeri vardı. Uluslararası çalışıyor oluk oluk para kazanıyordu. Faruk tek oğluydu. O nedenle hem kendisi hem de karısı biricik evlatlarının üzerine titriyorlardı. Haşmet Bey oğluyla gurur duyuyor ona "veliaht" gözüyle bakıyordu. Oturdukları ev İstanbul'un en güzel semtlerinden birisi olan Sarıyer sırtlarında İstanbul Boğazının muhteşem manzarasını cepheden gören yüzlerce dönümlük bir arazi içine yapılmış küçük bir saray yavrusuydu adeta. Fransa'dan getirtilen özel mimarlara çizilmiş projesiyle tek örnekti. Yapımında kullanılan bütün malzemeler dünyanın en iyi markaları arasından seçilmişti. Emirlerinde iki şoför, iki hizmetkâr, bir aşçı ve bir bahçıvan çalışıyordu. Bu küçük saray yavrusunun dekorasyonu İtalyan dekoratörlere yaptırılmıştı. Bütün eşyalar özenle seçilmiş, ince bir zevkin ürünüydü. Faruk dadılarla büyümüş, en iyi okullarda okumuş ve yüksek tahsilini İngiltere'de ekonomi ve armatörlük üzerine yapmıştı. İki sene önce okulunu bitirip yurda dönmüş ve hemen askere gitmişti... Askerliğinin son ayında izinli geldiği bir dönemde tanımıştı Nihal'i. Arkadaşlarıyla gezelerken bir kız arkadaşının tırnağındaki problem yüzünden ilk buldukları kuaför dükkanına girmişler, ve genç kızın batan tırnağına müdahale ettirmişlerdi. O zaman görmüştü Nihal'i. Genç kızın güzelliği ve saf, durgun hali etkilemişti genç adamı. Ertesi gün yeniden gelmişti dükkana. Nihal'in mesaisi bitene kadar yolun karşısında, arabasının içinde beklemiş, ondan sonra da peşini bırakmamıştı genç kızın. Sonunda onun da rızasıyla bir ilişkiye başlamışlardı. Oğlunu çok iyi tanıyan Zekiye hanım bu ilişki başlar başlamaz bir şeyler olduğunu anlamış, zeki ve becerikli bir gözlemle detayları öğrenmişti. Tavrı her şeyi öğrendiği andan itibaren hep aynı olmuştu. Zaman zaman bu mütevazı kuaför dükkanına gidip Nihal'le bire bir konuşmayı da düşünmüş ama sonra bundan vazgeçmişti. Karşılaşmaya, muhatap almaya hiç gerek yoktu. Oğlunu iyi biliyordu ve bu işe oğluyla konuşarak son verdirebileceğine inanıyordu. Uzun bir mücadele dönemi başlamıştı böylece. Faruk askerliğini tamamlayıp temelli döndükten sonra bütün zamanını Nihal'le geçirmeye başlamıştı. Zekiye Hanım için zannettiği kadar kolay bir savaş olmayacağını anlamak zor olmadı. Ama akıllı stratejilerle bu ilişkiyi sonlandırabileceği inancını da hiç yitirmedi. Uzun senelerdir tanıdıkları Demircan Ailesinin güzel kızları Betül ise Zekiye Hanımın tek gelin adayıydı. Bu fikri ince bir şekilde işlemeye başladı oğluna. Gerek Betül'ün annesi Fehamet Hanım, gerek babası Nafiz Bey ailecek sevdikleri, değer verdikleri insanlardı ve sosyal statüleri de birbirlerine tam uyuyordu. Nafiz Demircan büyük bir holdingin sahibiydi ve tek mirasçısı kızıydı. Betül Amerika'da mimarlık tahsilini tamamlamıştı. Bir hafta sonra yurda dönüyordu. Zekiye Hanım çocukları hakkındaki planlarını Fehamet Hanıma çıtlatmış, olumlu cevaplar almıştı. Bu işi uzatmak niyetinde değildi. Oğlunu bu kuaför yamağından, onu bir an önce baş-göz ederek kurtarabileceğine inanıyordu... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.