Düğün başlayalı bir saat olmuştu. Aşırı bir kalabalık vardı. Garsonlar masaların etrafında dört dönüyor, davetlileri memnun etmek için var güçleriyle uğraşıyorlardı. Cahit Bey son yıkımı gelinlikle yaşamıştı. Dilek'in gelinliği için yapılacak ödemede çaresiz kalan yaşlı adam tek çözüm olarak kredi kartından nakit para çekmeyi bulmuştu. Etrafa olan borcu kadar kredi kartına da borçlanmıştı Cahit Bey. Beynini kemiren bu rahatsızlık içinde düğün salonunda bilinçsiz bir şekilde dolanıp duruyordu. Ailesinin birkaç yakın dostundan başka kimseyi davet etmemişti oğlunun düğününe. Sanki davetli sayısını ne kadar kısarsa o kadar tasarruf edecekmiş gibi geliyordu. Kadir Sönmez'in misafirleri ise tıpkı onlar gibi zengin bir muhitin insanlarıydı ve hepsi birbirinden şık kıyafetler içinde yiyip içiyorlardı. Kadir Bey ve Leyla Hanım ise hayatlarından son derece memnun bir şekilde ortada dolaşıyorlar, ellerinden kadehler düşmüyordu. Hakan ise salona çıktıkları andan itibaren Sönmez ailesinin yanındaydı. Ailesinin yanına hiç gelmemişti bile. Onların varlığı hiçe sayılmıştı sanki. Esra ise şık bir tuvaletle geziniyordu. Aklı düğünde değildi. O sadece Tayfun'a odaklanmıştı. Sadece formalite olarak bu toplantıda bulunuyordu. Nikah kıyıldıktan sonra eğlence doruk noktasına ulaştı. Düğünün başında birbirinden şık kıyafetlerle gelen davetliler o ilk andaki kibirlerini bir kenara bırakıp kendilerini piste atmışlar, biraz da içkinin etkisiyle kendilerinden geçmişlerdi. Gece yarısını epey geçe biraz olsun tenhalaşmıştı salon. Orkestra veda ettikten sonra Hakan geldi babasının yanına: - Nasıl oldu ama güzeldi değil mi düğün? Cahit Bey gözlerini kıstı: - Güzeldi oğlum, güzeldi... Allah mesut etsin... - Kayınpederim düğün hediyesi olarak bizi İtalya'ya gönderiyor balayına. Yarın akşam gidiyoruz. Tam on beş gün tatil. Herhalde görüşemeyiz artık. Yarın kayınvalidem davet etti çünkü. Artık geldikten sonra uğrarım size. Cahit Bey yutkundu. Yan gözle karısına baktı. Necile Hanım düşünceliydi. - Nasıl istersen oğlum, hiç gelmesen de olur. Yeter ki mutlu ol! - Mutluyum anne, çok mutluyum. Hızla uzaklaştı anne ve babasının yanından. Karı koca birbirlerine yaslandılar. Cahit Bey dalgın bir şekilde mırıldandı: - Onu kaybettik Necile, bunun farkındasın değil mi? Başını salladı kadın. Gözleri dolu dolu olmuştu. - Farkındayım Cahit Bey. İşin en acı tarafı bu işte. Bunca yaşa kadar büyütüyorsun, yetiştiriyorsun. Karşılığında istediğin sadece biraz sayılmak, biraz değer verildiğini anlamak ve sevgi. Başka bir şey beklemiyorsun. Onu da kaybedince yıkılıyor insan. Yanlarına yaklaşan Kadir Beyi görünce toparlandılar: - Eeee, dünür, nasılsın bakalım? Eğlendiniz mi? - Sağ olun Kadir Bey, bizim eğlenmemiz önemli değil, çocuklar mutlu olsun sadece. - İyiydi, iyiydi... Biraz yemekler iyi değildi ama idare eder. Böyle şeyleri dört dörtlük yapmak için kesenin ağzını açmak gerekirdi dünür... Hah, hah, hah... > DEVAMI YARIN