Şeref yutkundu. Başına gelenleri kimseye anlatmak istemiyordu aslında. Ama müdürü onun babası gibiydi. Senelerdir birlikte çalışıyorlardı. Her türlü sıkıntısında bir baba şefkati ile yardımına koşmuş, kendisini evladı gibi seven bir insandı. Fısıldadı: - Eşim terk etti beni müdürüm. Yasemin'le birlikte kaldık. Ben de buradan gitmek, uzaklaşmak istiyorum. Yalnız... Durakladı... Bir iki kere öksürdü, sonra acı dolu bir sesle devam etti: - Ne olur kimse bilmesin bu sebebi... Müdür kaşları çatılmış, dikkatle dinliyordu odacısını. Arkasına dayandı: - Nereye gitti Şeref? - Bilmiyorum müdürüm. Zaten mutsuzdu. Beklentileri farklıydı. Evin içinde korkunç bir huzursuzluk vardı. Dün toplamış eşyalarını gitmiş. Polise falan haber verdim ama biliyorum ki dönmeyecek. Ben de kızımı alıp gitmek istiyorum buradan. İzimi kaybettirmek istiyorum. Sizden yardım istiyorum sayın müdürüm. Müdür bey birkaç saniye düşündükten sonra sordu: - Ne kaldı senin emekliliğine oğlum? - On senem var müdürüm. Başını salladı müdür . Hemen telefona sarılıp birkaç yerle konuştu. Sonra odacısına döndü: - Sen bugünden itibaren izinlisin oğlum. Ben tayin işinle bizzat ilgileneceğim. Çok sürmez, bir hafta içinde çıkartırım tayinini. Ama nereye olur bilemem. Bir hafta otur evinde. Kızınla ilgilen. Eşyanı toparla. Sana haber veririm ben. Üzüldüm Şeref. Çok üzüldüm. Ama Allah sağlık versin oğlum, yapacak bir şey yok! ??? Avukat Yusuf Bey ellerini birbirine kenetlemiş, koltuğuna yaslanmış ve dudaklarını büzerek kaşları çatık bir şekilde Sena'yı dinliyordu. Genç kadın evliliğindeki huzursuzlukları anlatıyor, mutsuz olduğunu ve artık bu evliliğin bir tarafı olmak istemediğini, bu konuda ne kadar kararlı ve istekli olduğunu açıklamaya çalışıyordu. Yusuf Bey o konuşurken göz ucuyla Burhan Beye baktı. Burhan sessizce Sena'yı dinlemekteydi. İçinden bu genç kadının ne kadar hoş bir bayan olduğunu, yaşadıklarıyla hayata bakışının farklı olmasından kaynaklanan problemler içinde bulunduğunu düşünmekteydi. Sena: - İşte avukat Bey, anlatacaklarım bu kadar. Bu insanla bir hayat geçirmek istemiyorum. Ortak hiçbir şeyimiz yok. Hiçbir noktada aynı değiliz. Yusuf Bey gülümsedi: - Ortak bir şeyiniz var. Hem de çok önemli bir şey. Bir evladınız var. Sena irkildi: - Bunu ben de biliyorum. Ama çocuk bütün anlarında huzursuz ve mutsuz bir ortamda büyüyeceğine babasıyla bensiz büyüsün, onun için daha iyi diye düşünüyorum. Avukat Yusuf Bey dudak büktü: - Evet! Bu da mantıklı bir düşünüş şekli. Peki Sena Hanım. Biz mahkemeyi açarız. Celp kocanızın eline gider. Mahkemeyi burada açtığımız için dava burada görülür. Ama bu zaman zarfında sizin nerede yaşayacağınız önemli tabii. İşi sağlama almak için size Burhan Beyin köşkünden ayrılmanızı tavsiye ederim. Bu, mahkemede aleyhimize bir delil olarak kullanılabilir. > DEVAMI YARIN