Feraye Hanım, yardım derneklerine üyeydi ve dernek işleri tüm zamanını alıyordu. İstanbul sosyetesinin içinde bir saygınlığı vardı. Şoför Hasan, Bostancı iskelesinden almıştı Feraye Hanımı. Köşke doğru hareket ettikleri zaman öğlen olmak üzereydi. Feraye Hanım arkaya kurulmuş dikkatle etrafını izliyordu. Hasan saygıyla sordu: - Nasıl geçiyor tatiliniz Hanımefendi, Münevver Hanım nasıllar? - İyiler Hasan. Çocuklarla uğraşıyor. Ada bu sene oldukça sakin. Siz ne yaptınız? - Sağ olun efendim, bizler bildiğiniz gibiyiz. Feraye Hanım yanında çalışanlarla oldukça mesafeli olmasına rağmen onları hiçbir zaman incitecek şekilde davranmazdı. Hasan ve Halime de neredeyse yirmi beş senedir yanlarındaydılar. - Misafir varmış evde öyle mi? diye sordu merakını yenemeyerek. Hasan yutkundu: - Evet efendim. Burhan Beyin bir arkadaşı. Sakin, hoş bir hanım. Feraye Hanım başını kaldırdı, kendinden emin bir şekilde cevap verdi: - Güzel ağırladınız mutlaka. Sakın kusur etmeyin. - Estağfirullah efendim. Elimizden geldiği gibi ağırladık. Bundan sonra köşke kadar konuşmadılar. Feraye Hanım sürekli düşünüyor, bu misafirliğe akıl erdiremiyor ama sabırla meselenin aslını öğrenmek için bekliyordu. Köşke girdikleri zaman merdivenlerin başına kadar inmişti Burhan. Annesine sevgiyle sarıldı: - Sultanım, bu sefer özlettin kendini. - Senin beni özleyecek pek vaktin olduğunu sanmıyorum Burhan. - Başlama hemen. Bu kinayeli sözleri beğenmedim. Nasılsın sultan? Gençleşmişsin... Feraye Hanım sevgiyle güldü: - Deli çocuk... Sen hiç büyümeyeceksin... Salona girdikleri zaman Sena heyecan içinde ayakta bekliyordu. Kapıdan içeri giren Feraye Hanımla bir anda göz göze geldiler. Yaşlı kadın kibarca gülümsedi. Sena rahatladığını hissetti. *** Feraye Hanım koltuklardan birine oturmuş, Halime'nin getirdiği kuşburnu çayını yudumlarken oğlunun Sena hakkındaki anlattıklarını dinliyordu. Sena ise suçlu bir çocuk gibi Feraye Hanımın karşısındaki koltuğun ucuna ilişmiş, iki elini dizlerinin üzerinde kavuşturmuş, yere bakıyordu. Burhan olanı biteni başından eksiksiz bir şekilde nakletti annesine. Feraye Hanım oğlunu dinlerken göz ucuyla da Sena'yı süzüyor, hiçbir yorum yapmıyordu. Nihayet Sena'nın mahkeme başvurusundan bahsederek bitirdi sözlerini genç adam. Yaşlı kadın arkasına yaslanıp porselen fincanından bir yudum daha aldı. - Peki kızım, ya çocuğun? Onu hiç görmemeyi kabullenebilecek misin? Sena yutkundu: - Onu çok özlüyorum efendim. Bunu inkar edemem. Ama kendime ait bir düzen kurmadıkça, ayaklarımın üzerinde durmayı becermeden ona kavuşamam. Bunun da bilincindeyim. Zaman içinde evladımı mutlaka alacağım. Kadın başını salladı "Tabii ki" anlamında. Yan gözle oğluna baktı. Burhan'ın dudaklarında mutlu bir gülümseme vardı. DEVAMI YARIN