Gün doğmadan neler doğar...

A -
A +

Pakize kerevetin bir ucuna oturdu. Kilim desenli minderlerle kaplıydı kerevet. Bir köşede küçük bir masa ve iki sandalye vardı. Üzerinde birkaç kitap duruyordu. Okurdu Pakize boş zamanlarında. Eline ne geçse okumaya çalışırdı. Şimdilerde Doktor Fazıl Sabri Beyin karısı Leyla Hanım birçok roman vermişti kendisine. Onları okuyordu geceler boyunca idare lambasının ışığında. Doktor Fazıl Sabri Bey geldikten sonra onun Ankara'daki hatırlı dostları sayesinde altı aydır da sağlık bakanlığının kadrosuna geçmişti. Artık ömür boyu hayatını garanti altına almıştı. Hiç evlenmemişti. Niyeti de yoktu. Malatya'nın içindendi aslında. Babası bu köye geldiği zaman üç yaşındaydı. Sonra babası ve annesi peş peşe rahmetli olmuşlar, o da artık yurdu bellediği bu köyden dışarı çıkmamıştı. Köy de sahiplenmişti Pakize'yi. Birazcık olsun mürekkep yalamışlığı köylü nezdinde onu bilgeliğe çıkartmıştı her nedense. Hepsi danışırlar, farklı bir saygı duyarlardı. Ebeydi sonuçta. Ulvî bir görevdi bu... - Kim yapmış peki bu işi? Gülbahar korkuyla titredi, omuzlarını kaldırdı: - Ben bilmem abla kim yapmış. Ama korkuyorum. Pakize gözlerini kıstı. Anlamıştı olanı biteni. Zaten köylünün hepsi bilirdi bu tür cinayetleri kimin işlediğini. Ortada yıllardır sürüp giden bir kan davası vardı. Buna engel olunamıyordu. Gülbahar yutkundu yeniden: - Abla, bu karnımda taşıdığım yavrucak yarın katil olacak. Katil olmaya zorlanacak. Ben buna izin veremem. Pakize acıyla buruşturdu yüzünü. Başını iki yana salladı üzüntüyle. Gülbahar ağlamaya başlamıştı. Devam etti: - Katil olmasa o ölecek abla... Ben dünyaya ne getireceğim? Katil mi, kurban mı? Başka şansı yok bu yavrunun abla... Kız olursa zaten hâli malum... Dul kalacak gencecik yaşta. Abla bir çözüm bul bana... Ya beni kurtar, ya yavrumu kurtar... Pakize dehşet içinde baktı karşısında yalvaran genç kadına: - Gülbahar, deli misin sen? Ne yapabilirim ki... Neredeyse bugün yarın doğuracaksın, nasıl kurtarırım ben seni? Seni alıp kaçırsam, nereye götürürüm, saçmalama... Gülbahar sesli ağlamaya başlamıştı. Omuzları sarsılıyor, gözlerinden sicim gibi iniyordu yaşlar. Bir yandan da yalvarmaya devam ediyordu: - Ne olur abla bir çare bul! Ben vazgeçtim her şeyden, yeter ki yavrum kurtulsun abla... Pakize çaresizlik içinde bakındı iki tarafına. Yerinden kalkıp Gülbahar'ın yanına oturdu. Ellerini aldı ellerinin arasına: - Topla bakayım kendini. Gün doğmadan neler doğar. Hadi, topla kendini... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.