Genç kadın, "Buna da şükür Allah'ım" diye mırıldandı. "Ya başımızı sokacak bir yerimiz olmasaydı!.." Sonra başını dikleştirerek çevresine yeniden göz gezdirdi. "Önce güzel bir badana yapmak lâzım. Bir de dip köşe bir temizlik... Sonrası Allah kerim..." Bütün varlığı birkaç parça takısıydı. Ayrılmaya karar verdiği zaman annesinin evlenirken taktığı bir bileziği, çocukların doğumunda getirdiği birkaç altın maddi olarak destek vermişti kararında. Hiç olmazsa bir iş bulana kadar iyi kötü işine yarayabilirdi. Kocasından bir tek kuruş dahi talep etmemişti. Ağır gelmişti genç kadına. O güne kadar gerek kayınvalidesinin, gerek kayınpederinin bu evliliğe hep maddi çıkarlar gözettiği için girdiğini düşünmelerini ve her fırsatta bunu ima etmelerini onur meselesi yapmıştı. Bütün bu düşünceler içinde beyni yoğrulurken Ozan'ın sesi duyuldu içeriki odadan: - Anne! Anne! Koş çabuk! Telaşla koştu odaya. Bir küçük köpek yavrusu köşeye büzülmüş, korkarak onlara bakıyordu. Birkaç aylık olduğu belliydi. Boncuk gibi gözleri vardı. Bakışlarındaki tedirginlik bu insanların kendisine bir kötülük yapıp yapmayacağının belirsizliğindendi. Hemen yanına gidip kucağına aldı: - Sen ne minik şeysin böyle bakayım, annen yok mu senin canım?!. Sevgiyle okşadı köpeğin kafasını. - Boncuk olsun senin adın... Hoş geldin sen de... Ama sen bahçede kalacaksın. Öyle eve girmek falan olmaz... Gel bakalım, sen de yiyecek ne bulursak ortak ol küçük köpek... Sonra çocuklarına döndü: - Bizimle kalsın mı çocuklar? İki oğlan da avazları çıktığı kadar bağırdılar: - Evet... Evet... - Tamam, ama şunu bilin ki, kesinlikle eve almak yok. Bahçemiz var iyi kötü... Orada kalacak. Belki bir kulübe yaparız paramız olursa. Adı Boncuk olsun mu? - Olsuuuun, olsuuuun... Gülümsedi Feryal. Hiç olmazsa onları mutlu edip heyecanlandıracak bir renk olmuştu küçük Boncuk. Zor günler bekliyordu kendisini ama yine de hayata gülerek bakmak zorundaydı. *** Tamer arabasına binip şoföre adeta fısıldayarak: - Sakin bir yere gidelim Hikmet... Deniz kenarına falan. Biraz yalnız kalmak istiyorum, dedi. Şoför hemen kontak anahtarını çevirdi: - Başüstüne efendim... Tamer arkasına yaslandı. Bütün vücudu sızlıyordu. Alnı kırışmış, kaşları çatılmıştı. Becerememişti evliliği. Kime, nasıl davranacağını dengeleyememiş, anne ve babasının evlilik kararını verirken karşı çıktığı kriterleriyle daha sonra mücadele etmesini bilememişti. Dudaklarını ısırdı: "Benim karımla bir sorunum yoktu ki!.. Neden böyle oldu? Neden ben ezildim hep Feryal'in kişiliğinin altında. Neden başından beri kendimi hep suçlu hissettim ben?!." > DEVAMI YARIN