Hasan bahçedeydi... Jandarmadan haber gelmiş, Hüseyin'in hâlâ yakalanamadığını iletmişlerdi. Zübeyde hanım ise bağrına taş basmış bir şekilde canlı bir ceset gibi dolanıyordu evin içinde. Hiç konuşmuyordu. Yüzü sabitleşmişti sanki. Bakışları anlamsızlaşmış, yüzündeki çizgiler daha derinleşmişti. Bir hayalet gibi dolanıyordu evin içinde. Hasan bir sigara yaktı, bahçe duvarına dayandı. Paraya ihtiyacı vardı. Bunu bulabileceği yeri biliyordu. Ali Rıza'nın Aliye için verdiği başlık parasının yarısından kalan para dükkandaydı. Babasının gizli bir kasası vardı ve parasını orada saklardı. Saatine baktı. Akşam olmak üzereydi. Bu saatten sonra Davut gitmezdi artık dükkana. Yavaşça içeri süzüldü ve babasının asılı duran ceketinin cebinden dükkanın anahtarlarını aldı. Koşarak çıktı evden. Dükkana geldiğinde hava kararmak üzereydi. Demir kapıyı açtı. Işığı yaktı. Kasanın bulunduğu yere geçti. Kilitli kasayı açmak kolay değildi. Kapının kenarında duran baltayı aldı. Olanca gücüyle kasaya indirdi. Bir iki darbeden sonra dağılıverdi kasa. Yemyeşil banknotlar dökülmüştü ortalığa. Şaşkınlıkla baktı. Burada tahmin ettiğinden çok çok daha fazla para vardı. Ali Rıza'nın verdiği miktarın neredeyse üç dört misli para duruyordu karşısında. "Vay canına! Alacağın olsun baba! Paran vardı ve bütün bunları açtın başımıza ha?!." Aceleyle paraları ceplerine doldurdu. Kırık kasayı yere attı. Dışarı çıktı. Etrafına bakındı. Karşıdan gelenler vardı. Demir kapıyı yerleştirdi yerine. Arkasından seslenen muhtarın sesini duydu: - Hasan, kolay gele. - Sağ ol muhtar emmi. Gelip bir dolaşayım dükkanı dedim. Sıkıldım evde. - Baban evde değil mi? - Evdedir muhtar emmi. Adamlar uzaklaştılar. Kapıyı kilitledikten sonra koşar adımlarla onlara yetişti. Birlikte eve kadar yürüdü. Onlarla bir girdi içeri. Mutfağa geçti. Bu arada anahtarları yerine koymuştu. Karnını doyurdu. Zübeyde hâlâ mutfakta, bir köşede oturuyor, yere bakıyordu devamlı. Hasan bir şey söylemeden dışarı çıktı. *** Elif bahçe çitinin arkasındaki karaltıyı gördüğü anda usul adımlarla yaklaştı. Korkuyla fısıldadı: - Hasan? - Buradayım Elif'im... Hazır mısın? Genç kız çitin üzerinden atladı. Elinde bir torba vardı. El ele tutuşarak koşmaya başladılar. Karanlığın içinde koruluğun derinliklerinde kayboldular. Hava pusluydu ve serindi. Toros yaylalarının gece serinliği içinde iki genç hızla koşuyorlardı. Yarım saat sonra Elif yorgunluktan bitkin bir vaziyetteydi. Soluklanmak isteğiyle durakladı: - Hasan... Azıcık duralım ne olur!.. - Elif'im, vakit kaybetmememiz lazım. Bir an önce yola varabilirsek en müşkül kısmı atlatmış olacağız. Bir araba buluruz oradan... > DEVAMI YARIN