Kıskançlığın verdiği hırçınlıkla omuz silkti Şükriye. Halil'i beğenmişti ve görümcesini bir de bu yönden kıskanmıştı. Ahmet'in karısı Hayriye atıldı: - Sen merak etme Hasan oğlum, biz hep birden elden ne gerekiyorsa yaparız. Genç adam minnetle baktı yaşlı kadına: - Sağolasın Hayriye abla, siz yol gösterin artık. Yazıktır, anası babası yok Safiye'nin, eh, ben de bilmem bu işleri. Yardımcı olun artık, bir yuva kursun. Kadın "sen merak etme" dedi. Her şey kararlaştırılmış, Safiye'ciğin hayatı başkalarınca kurulmuştu bile. *** Halil otuz yaşlarında, uzun boylu, geniş alınlı bir adamdı. On iki sene önce, daha askere gitmeden köyünden bir kızla sözlenmiş, nikahı yapılır yapılmaz karısını bırakıp askere gitmişti. Döndükten sonra karı koca ilçeye yerleşmiş, Halil de bir benzin istasyonunda iş bulmuştu. Çocukları olmamıştı. Evlat sahibi olamamanın sıkıntısı aile hayatlarına yansımış, son zamanlarda huzursuzlukları had safhaya varmıştı. Tam bu aralarda karısının aniden rahatsızlanması sıkıntılarını daha da arttırmış, bütün zamanlarını doktor doktor dolaşmaya ayırır olmuşlardı. Bir buçuk sene süren koşuşturma sonuç vermemiş ve Halil'in karısı daha yirmi bir yaşında iken hayata veda etmişti. Altı senedir tek başına yaşıyordu Halil. Belirli bir işi yoktu. Babasının ölümünden sonra kalan üç dört parça mal hayatını fazla sıkıntı çekmeden sürdürmesine yol açmıştı. Hasan'a verdiği başlık parası da bu mirasın kalıntılarıydı. Etrafının da desteklemesiyle yeniden evlenmeye karar vermişti. Kahveci Ahmet'in karısı Hayriye, baba tarafından akrabasıydı. Bir gün onları ziyarete geldiğinde sokakta görmüştü Safiye'yi. Onun yaşından büyük gösteren, gelişmiş görüntüsü ilgisini çekmiş, simsiyah saçları, siyah gözlerine yüreği akıp gitmişti. Safiye'cik Halil'in kendisini gördüğü gün ağabeyine yemek götürüyordu. Farkına bile varmamıştı kendisine bakan adamı. Daha çocuktu çünkü. Onu sokağa çıktığı zaman ilgilendiren şey oynayan yaşıtlarıydı sadece... Hasan ve Şükriye müsaade isteyip kalktıktan sonra Ahmet bir sigara daha yakıp, ayağını altına alarak büyük bir iş başarmış insan edasıyla gülümsedi: - Eh, bu iş de oldu aslanım. Haydi Allah mesut etsin. - Sağol Ahmet ağam.. Sayenizde... - İyi kızdır Safiye, anacığı babacığı kazada öldü. Ağasının yanında sığıntı gibi yaşıyor, gördün işte gelin hanımı. Pek bir edepsizdir. Muhsin ağanın kızı ya... Babası bakkal. Eh, paraya para demiyor. Şımarıklığı diz boyu, garibanı çok hırpalıyormuş duyduğumuza göre. Kadın kısmı işte, kapris diz boyu. Bu sözleri söylerken otuz yıllık karısına baktı yan gözle. Hayriye hanım boşalan çay bardaklarını topluyordu. Biraz öfkeli bir bakışla cevap verdi kocasına: - Her kadın aynı değil Ahmet efendi, bunca sene benim ne kaprisimi gördün? Ahmet bir kahkaha attı: - Sen ayrısın Hayriye'm... Senin gibisi bulunmaz... > DEVAMI YARIN