İçinde fırtınalar kopuyordu!..

A -
A +

Nihal'in cenazesi ertesi gün kaldırıldı. On beş yirmi kişilik cemaat arasında Huzurevinin müdürü, çalışma arkadaşları, kadın sığınma evinin müdürü, Sibel Hanım, Servet Hanım ve Ahmet Nejat vardı. Cenaze defnedildikten sonra kadın sığınma evinin müdürü İrfan Bey, Sibel'e yaklaştı: - Bundan sonra ne olacak Sibel Hanım? - Yapabileceğim tek şey Servet Hanımı huzurevine yerleştirmek. O kadıncağız tek başına yaşayamaz. Bu küçük çocuğa da bakamaz. Ahmet Nejat'a gelince onu da yetiştirme yurduna yerleştireceğim. Gözüm üzerinde olacak. Başka ne yapabilirim müdür bey? İrfan Bey dalgın gözlerle süzdü kadını. Başını salladı: - Haklısınız Sibel Hanım, yapacak bir şey yok. Ahmet Nejat'ın Bornova Yetiştirme Yurdundaki hayatı böylece başlamış oldu... Zaten sessiz bir çocuk olan Nejat daha da içine kapanmıştı. Annesinin ardından gizli gizli ağlamış, insanların yanında ise kendini tutmayı becerebilmişti. Okulu değişmiş, hayatı değişmiş, yalnız kalmıştı. İçinde fırtınalar kopuyordu. Annesinin ölümünü beynine kabul ettirebilmek için mücadele ediyor, onun hayatının sorgulamasını yapıyordu küçücük aklıyla... Bu sorgulama sonucunda hiç tanımadığı babasına karşı duyduğu öfkeyi yüreğinin bir köşesinde biriktiriyordu. Annesinin ölümünden sonra onun özel eşyalarını küçük çocuğa vermişlerdi. Bunların içinde gazeteden kesilmiş, sararmış bir kupür bulmuştu. Bir evlilik haberiydi burada yazanlar. "Ünlü iş adamı Haşmet Bayraktar'ın oğlu Faruk Bayraktar iş adamı Nafiz Demircan'ın kızı Betül Demircan ile evlendi..." Dikkatle okumuştu bu kupürü. Bu haberi annesinin neden sakladığını anlamaya çalışmıştı günlerce. İçinden bir ses bu haberde yer alan genç adamın babası olduğunu söylüyor, resimde gördüğü simayı âdeta beynine kazıyordu. Birkaç tane de resim bulmuştu annesinin eşyaları arasında. Bunlardan birisinde annesinin yanında bir genç kız vardı. Resmin arkasında ise "canım kardeşim Aysel'le Beşiktaş iskelesinde..." diye yazıyordu. Aysel'den zaman zaman bahsederdi annesi. Onunla ne kadar iyi arkadaş olduğunu, çocukluklarının birlikte geçtiğini, ilkokuldan beri ayrılmaz iki arkadaş olduklarını anlatmıştı. Bütün bu hatıraları küçük bir tahta kutunun içinde özenle saklıyordu Ahmet Nejat... Yurda zaman içinde alışmaya başlamıştı. Kimseyle çok samimi değildi. Daha çok kendinden küçüklerle arkadaşlık ediyor, âdeta onlara koruyucu görevi yapıyordu. İlk günlerde derslerinde hafif bir zorlanma yaşadıysa da sonraki zamanlarda eski çalışkanlığı yeniden başlamış, sınıfının birincisi olmuştu. Durmadan ders çalışıyordu. Annesine verdiği sözü tutacaktı!.. Henüz sekiz yaşındaydı ve hayatın en ağır darbelerinden birini yemişti. Onun istediği gibi bir insan olmak için gayret ediyordu. Annesinin sıcacık sevgisini, şefkatini, onun kokusunu sürekli hatırlıyordu. İçinde yaşayan bu acı dolu hasret ve doyamadığı anne sevgisi hayatının sonuna kadar onunla birlikte yaşayacak bir duygu olarak yüreğindeki en güzel köşeye demir atmış, ondan bir parça olarak yerine yerleşmişti. Annesini sık sık rüyasında görmeye başlamıştı. Sağlığında olduğu gibi ölümünden sonra da onu yalnız bırakmak istemiyor gibiydi. Özellikle gizli gizli ağladığı geceler geliyordu annesi rüyalarına. Onu teselli ediyor, o güzel ılık gülümsemesi ile yanında olduğunu söylüyordu. Hayatı bu özlemle özdeşleşmişti sanki... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.