Necla Öğretmen, evine dönmek için yavaşça doğruldu, kalktı yerinden. Köylü kadınlara döndü: - Bacılar, hepinizin başı sağ olsun yeniden. - Sen sağ ol öğretmen hanım... - Allah razı olsun öğretmen hanım. Bahçe kapısından çıktı. Hava serinlemişti iyice. Koruluktan hışırdayan yaprakların sesleri geliyordu. Uzaklardan yankılanan köpek havlamaları, yan taraftaki ağıldan yükselen keçi seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Ağır adımlarla yürüdü. Köy meydanına geldiği sırada arkasından yaklaşan birisinin olduğu hissine kapılarak geri döndü. Kimse yoktu. Biraz bakındı etrafına. Tedirgin olmuştu. Adımlarını hızlandırdı. Evinin önüne geldiği zaman bir kez daha döndü hızla geriye. Bir karaltı gördü arkasında. Korkuyla haykırdı: - Kim o? Kim var orada? Karaltı olduğu yerde duruyordu. Necla Öğretmen bütün cesaretini toplayarak bir adım attı ona doğru: - Kimsin sen? - Öğretmenim... - Sen de kims... Aman Allah'ım, Hüseyin! Delikanlı bitkin görünüyordu. Birkaç adım yaklaştı Necla Öğretmene: - Öğretmenim benim... - Hüseyin oğlum, neredesin sen? Gel bakayım buraya, gir içeri, üstün başın berbat... Aman Yarabbi... Delikanlıyı eve soktu. Gerçekten gözlerinin altı kararmıştı, yüzü bembeyazdı. Necla onu oturma odasında sedire oturttu. Dikkatle baktı yüzüne: - Karnın aç mı senin Hüseyin? - O günden beri bir şey yemedim öğretmenim. - Ah yavrum.... Dur hemen bir şeyler hazırlayayım sana. Az sonra peynir zeytin, domates, reçel ve lavaş ekmeği dolu bir tepsi ile geldi. Çay da demlemişti. - Haydi, önce şu karnını doyur oğlum, sonra konuşalım... Hüseyin günler süren açlığın etkisiyle adeta gözü hiçbir şey görmeden yedi önüne konan yiyecekleri. Necla Hanım bir köşede oturmuş onu seyrediyordu. Sonunda genç adamın karnı doymuş olmalı ki lokmasını yutup arkasına yaslandı: - Sağ olun öğretmenim. Açlıktan artık başım dönüyordu. Gözlerim kararmaya başlamıştı. - Afiyet olsun Hüseyin. Çay ister misin bir bardak daha? - İçerim öğretmenim. Necla bir bardak Hüseyin'e, bir bardak da kendisine doldurdu. Karşısına geçti delikanlının. - Şimdi bana sakin bir şekilde anlat bakalım oğlum. Neredeydin, ne yaptın bunca gündür? Hüseyin bir yudum aldı çayından, karnı doyunca gözlerindeki matlık kaybolmuştu. Zayıflamıştı. Avurtları çökmüş, sakalları uzamış yüzü gözü kirlenmişti. - Dağda yattım öğretmenim. Korktum. İstemeden bir iş geldi başıma. Nasıl oldu ben de bilmiyorum. Bir an gözüm döndü. Hakaret etti bize o adam. Başından beri içimde bir öfke vardı zaten. Öfkem belki sadece Ali Rıza'ya değildi. Bu öfkeden payını alan başkaları da vardı şüphesiz ama gücüm o an ona yetti. Necla dikkatle baktı onun yüzüne: - Bu payın sahiplerinden biri de baban değil mi? Hüseyin önüne baktı: - Babam öğretmenim. Yazık etti Aliye'ye... Anama da üzülüyorum. Onun da elinden bir şey gelmiyor. > DEVAMI YARIN